Kendisi küçük, getirisi büyük işler

Tarım ve hayvancılık alanında daha kârlı işlere yönelmek gelişmişliğin bir başka göstergesi. İki yeni öneri üzerine yoğunlaşanlar daha çok kazanacak…

BU hafta ülkemizde hiç bilinmeyen girişimden bahsedeceğiz. Konumuzun sonuna doğru ise fonksiyonel gıda üretimiyle ilgili bir başka ilginç önerimiz daha olacak. Önce ilk önerimizle ilgili kısa bir not sunalım: Bilindiği gibi Türkiye kültür balıkçılığı alanında çok önemli mesafeler aldı. Tahminlerin aksine bugün tatlı su balıkçılığı deniz balıkçılığıyla aynı düzeyde seyrediyor. Son yıllarda toplam üretimin önemli bir bölümünü deniz çiftlikleri karşılarken, akarsu ve göllerde yapılan çiftlik balıkçılığı toplam hacmin diğer yarısını teşkil ediyor.

Kendisi kucuk getirisi buyuk isler

KÜLTÜR BALIKÇILIĞINDA YENİLİK

HES olarak anılan hidroelektrik santralleri her ne kadar tatlı su balıkçılığına büyük darbe vursa da yukarıda belirttiğimiz fark aynı çizgide devam etme eğiliminde. Ancak, toplam satış geliri açısından bakıldığında denizlerimizde yapılan kültür balıkçılığı daha istikrarlı görünüyor, ihracat olanağı her zaman daha fazla. Nedeni, tatlı su balıklarının yerel tüketime odaklanması, fiyatlarının görece daha düşük olması.

Peki, bu durumda ne yapmalı? Tatlı su kültür balıkçılığı için fazla kazanç sağlayacak iki seçenek var: Bunlardan biri paketlenmiş havyar üretimine odaklanmak; diğeri ise elde edilen havyardan ‘esansiyel yağ asitleri’ üretmek. Bilindiği gibi esansiyel yağ asitleri insan ve hayvanların kendi vücutlarında sentezleyip üretemedikleri yaşamsal unsurlardan oluşuyor. Mutlaka dışarıdan alınmak zorunda…

Örneğin en önemlilerinden biri D vitaminleri grubundan D3 vitamini. Bunların basit açılımına bilim çevreleri kısaca ‘omegalar’ diyor.

Omegalar hem bazı bitkilerde var; hem de bazı hayvansal kaynaklarda bulunuyor. Bitkisel omegalara tipik örnekler ‘flax’(keten), evening primrose (akşam sefası) ‘borage’ (hodan), ceviz, fındık gibi kuru yemişler ve bizim çokça tükettiğimiz bildik semizotu. Ancak, bitkisel omegalar biyo-yararlılık açısından hayvansal omegalarm hayli gerisinde. Buna karşın ‘omega3’ kaynaklarının en bilineni klasik balıkyağları.

Balıkyağları biyo-değerlilik yönünden kendi içinde epey çeşitlilik gösteriyor: Doğrudan balık etinden üretileni de var; balık yumurtası havyardan üretileni de. Bu pazarda en dikkat çekeni ise ‘krill’ adıyla bilinen karides benzeri çok küçük bir deniz canlısından üretilen omega3 balıkyağı.

TATLI SUDAKİ GİZLİ HAZİNE

Özellikle soğuk göller ile soğuk akarsularda yetiştirilen tatlı su balıklarının havyarından elde edilen özel yağ çok pahalı olan ‘krilloil’e neredeyse eşit nitelikler gösteriyor. En az onun kadar değerli bir yağ. Yapılan araştırmalar, tatlı su balık yumurtalarından elde edilen omega3 kaynağı yağın insanı osteoporozdan (kemik erimesinden) koruduğu, beyin metabolizmasını düzenlediği, kalp ve damar sistemini daha düzenli çalıştırdığı saptanmış. Sayılamayacak başka özelliklere de sahip.

Omega3 yağ asidinin temelini teşkil eden yaşamsal EPA’ ve ‘DHA’ maddeleri biyo-yararlılık açısından tatlı su havyarından elde edilen yağda nitelik ve nicelik olarak çok daha fazla. Bu açıdan elde edilen yağın belli bir markayla bizde de pazara sunulması beklenebilir. Daha da önemlisi bu tür yağların kontrollü sertifikayla iyi bir ihraç ürünü haline getirilmesi… Örneğin en pahalı yağ konumunda olan ‘krilloil’e alternatif olabilecek bu yağın güncel piyasa değeri her zaman yüksek seyrediyor.

Son yıllarda iyice parlatılan ve vazgeçilemez fonksiyonel gıdalar arasına konan keten tohumu yağıyla karşılaştırıldığında tatlı su balık havyarı yağının inanılmaz üstünlükleri hemen öne geçiyor. Oluşan etkinlik farkları son derece dikkat çekici…

Keza, deniz balıklarından elde edilen balık yağlarına karşı ciddi üstünlükleri de var. Üstelik soğuk deniz balıklarında rastlanılan ağır metaller tatlı su balık havyarlarında görülmüyor. Cıva gibi kalıntıların olmaması ise bu yağı daha da değerli kılıyor.

Tam da burada önemli bir ayrıntı daha bulunuyor: Tatlı su balıkları için kurulan çiftliklerde kullanılan yem rasyonları organik nitelikli olursa elde edilen havyarların kalitesi de o denli yüksek oluyor. Bu özellik havyarı ticarileştirmek açısından önemli… Sindirilebilir enzimlerin yüksekliği ise bir başka özellik. Tatlı su çiftliklerinden elde edilen balık yumurtalarının iyi birer antioksidan desteği olduğunu da kaydedelim bu arada.

BUNLAR SÜPER İKSİR

Yazımızın bu ikinci bölümünde konu su ürünleriyle ilgili değil. Takviye ürünlerinde baş tacı olabilecek çok yeni bir uygulama bu. Bilindiği üzere bazı bitkilerin genç filizleri artık koruyucu ve gençleştirici özellikleriyle adeta birer iksir haline geldi.

En başta uluslararası literatüre ‘young barley grass’ olarak geçen arpa filizi var. Onu neredeyse tamamlayıcı bir unsur olarak ‘young wheat grass’ takip ediyor. Bu iki karşım çok özel usullerle yetiştiriliyor. Filizler kurutulduktan sonra ‘film tablet’ olarak pazara sunuluyor. Bu tür karışımlar ‘phytonutrient source’ (bitkisel besin kaynağı) olarak büyük pazar hacimlerine sahip. Nedeni şu: Fonksiyonel gıda elemanlarının besin tablolarına bakıldığında yoğun vitamin, mineral ve enzim içerdiği görülüyor. Bunları asıl değerli kılan şey gelişim aşamasında bitkide oluşan değişim süreci ile vital enerji yoğunlaşması. Şimdi bu tür ürünlere öğütülmüş kahverengi pirinç, kolesterol dengeleyici ‘kelp’ (siyah yosun) ve klorofil kaynağı olan yeşil algler de ekleniyor. Birbirini destekleyen bu tür karışımlar modern ilaçların hemen yanı başında ‘fonksiyonel takviye ürünleri’ olarak yer alabiliyor. Örneğin ‘chlorella’ da denen yeşil algde bulunan B12 vitamini bolluğu hemen hiçbir besinde yok. Buna hayvansal besinler de dâhil. Nükleik asitler ise burada gençlik hormonlarına benzer işlevlere sahip. Karabuğday ve yonca filizini de unutmamak lazım bu arada.

Karışımları iksir haline getiren ise bunların gerçekten fonksiyonel gıda olmaları. Nitekim tüm modern yaklaşımları içeren kodeksler bu bitkilere büyük yer veriyor, yaygınlaşmalarına destek oluyor. Son zamanlarda bilhassa ‘yonca tohumu’ filizlerine büyük ilgi var. Karışım ne olursa olsun bunları birer tüketim ürünü haline getirip market raflarına çıkarmak iyi bir yaklaşım olabilir. Bu grubun daha ileri aşaması ise bitki filizlerinden elde edilecek konsantrelerle sağlık içecekleri üretmek. Son trendin bu maddeleri gazlı içeceklere ekleyip yeni bir kategori yaratılmakta olduğunu da belirtelim.

KENDİ KÜÇÜK KAZANCI BÜYÜK

Önerimiz, özel ışıklandırılmış havadar yetiştirme alanlarında ‘filiz yetiştiriciliği’ yaparak bunları değerli hammadde haline getirmek. Sonraki aşama ise ihracata dönük yeni bir kategori yaratmak.

Işıklandırma burada başlı başına bir teknik. Literatür karıştırarak ya da bu konuda uzmanlaşmış kurumlardan yardım alarak pilot tesisler kurmak mümkün. Yetiştirme alanlarının dizaynı ve havalandırılması yoğun deneyim gerektiriyor. Elde edilecek hammaddelerin ticari değerleri dünya piyasalarında oldukça istikrarlı.

Gerek tatlı su kültür balıkçılığı, gerekse fonksiyonel bitki filizi yetiştiriciliği günümüz dünyasınm taleplerine uygun parlak bir gelecek vaat ediyor.

Nur Demirok / Para





Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir