Yeni yılda ‘KOBİ’ler ne yapmalı?

Ticarette olumsuzluklar kalıcı değildir. Hastalıkları teşhis edip gerekli önlemleri alırsanız 2017 sizin için başarılarla dolu bir yıl olabilir…

2016 yılı ülkemiz üzerinde süren uluslararası politik satranç oyunları, hepimizi yasa boğan kahpe saldırılar, malum hainlerin asla unutulmayacak rezil kalkışma provası ve Türkiye’nin birliğini bozmak için çeşitli odaklarca kurgulanan tuzaklarla geçti. Yılı tam bitirdik derken Rus Büyükelçisi’ne yapılan saldırı 2016’nm kötü sürprizlerine tuz biber ekti.

Üstüne üstlük; Amerikan Merkez Bankası’nm yaptığı konumlama testleri, ‘Brexit’in büyük çatırtıyla ‘AB’ üzerine göçmesi, Çin ekonomisinin gelişmekte olan ülkelerin oyun alanlarını kemirmesi yalnız TL üzerinde değil, tüm gelişmiş ülke para birimlerine baskı yaptı. Problemler bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.

Şimdi sorulması gereken soru şudur: Yaşanan tüm olaylar 2017’yi ne ölçüde etkileyecek; yeni yılda da ekonomi açısından bunaltıcı olumsuzluklar olacak mı? Bunu şimdiden tam kestiremiyoruz. Ama akıl için yol birdir; süreç bir saat pandülü gibi sağa sola sallandıktan sonra normalleşecek fakat biraz zaman alacak.

bankalarin kobi destekleri

Bizim bakış açımız elbette kendi uzmanlık alanlarımızla sınırlı. Biz TL’nin ya da doların geleceğini değil, güncel ekonomiyi ve bilhassa ticari yaşamın geleneksel reel dinamiğini analiz ediyoruz. İnancımız sürecin hafifleyerek sona ermesi yönündedir.

Nitekim arzularımızın sesi 2017’nin ikinci çeyreğinden itibaren sorunların azalacağına, daha ılımlı bir normalleşme sürecine gireceğimizi söylüyor. Ayrıca KOBİ’lere sağlanan son finansman paketinin de doğru kullanılması koşuluyla yarar sağlayacağına inanıyoruz.

Sorun aslında küresel bir salgın haline gelen hastalığın ataklarla seyreden semptomlarında görülüyor. Kısa vadede ne yapmalı da hastalanan 2016 yılından 2017’ye bulaşabilecek ‘enfeksiyon atakları’ önlenmeli?

Aşağıda sunacağımız sade ve anlaşılabilir reçeteyle birkaç duyarlı noktaya işaret etmiş olacağız. Buna basitleştirilmiş ‘pratik öneriler paketi’ de diyebilirsiniz.

Bu öneri paketinde büyük şirketleri hedef almıyoruz. Onlar her darboğazda kurumsal birikimlerine göre nasılsa bir yol buluyor. Üstelik çoğunun ihracatçı olması bilanço sonuçlarını pozitif etkiliyor. Bizim hedefimiz ihracat olanağı olmayan, iç ticarete ağırlık vermiş ‘KOBİ’ler; özellikle orta kesimde yer almış işletmeler.

İÇİNE KAPANAN KAYBEDER!

Var sayalım ki orta boy bir işletmenin tepe yönetimindesiniz. Patron ya da direktör… Doğrudan ihracat imkânınız yok ya da çok sınırlı. Şu sıralar sık telaffuz edilen kalıplaşmış sözcükler her gece uykunuzu kaçıracak kadar sinir sisteminizi zorluyor.

Pek de haberiniz olmadan bilinçaltınıza doğru yol alan çeşitli sanrılar bunlar: Kur baskısı, yükselen dolar, düşen satışlar, gecikmiş alacaklar, finansman açığı, büyüyen borçlar, üretim ve satışta görülen ciddi sapmalar…

Aslında olağanüstü panik yaratacak bir gelişme henüz ortada yok. Önceden belirlenmiş hedefler ve bu hedeflere varmak için yaptığınız planlarda gözle görülmeye başlayan bazı zikzaklar var. Bunlar kronik kaygılara yol açmayacak düşüncelerinizin zihninizdeki gelgitleri.

Tam da içinde bulunduğunuz süreç bir ‘KOBÎ’ patronunun ya da yöneticisinin ‘acaba!’ deyip, zayıflık ve zaaflarıyla değil; girişimci liderliğe has özgüveniyle hareket edeceği bir zaman dilimi.

Biliniz ki, yılgınlığa, kuşkuya, evham ve telaşa düştünüz mü baştan kaybediyorsunuz.

Oysa duyduğunuz kaygılar çoğu kez dikkatinizi belirli noktalara odaklamanız için fırsat bile yaratabilir.

Önce kaygılarınızı kovun, rahat olun! Unutmayın ki; zorluk karşısında iyimserliğini koruyan yöneticiler her olumsuzlukta bir fırsat görürken, kötümser olanlar da her fırsatta bir olumsuzluk görürler.

Öncelikli çarelerin başında şu var:

Bu günlerde sık sık sıcak ofisinizden çıkıp piyasanın ‘bizzat’ içine karışmanız gerekiyor. Tedarikçileriniz, kreditörleriniz ve satış noktalarınızla yurtiçi yurtdışı demeden doğrudan yüz yüze iletişim kurmanın tam zamanıdır.

Tıpkı geçmişte patronların patronu olan bir topluluk başkanınm dediği gibi: “Ekonominin nezle olduğu dönemlerde küçük şirketlerin patronları pencereden dışarıyı izleyen yöneticiler gibi davranamazlar. Sahaya inip, güven tazelemek, ikna etmek, kurgulanmış stratejilerle hedeflerini bizzat anlatıp muhataplarını tatmin etmeleri gerekir. Bu davranış taraflara hem özgüven verir, hem de olaylara daha objektif yaklaşmalarını sağlar.”

Şu ifadeyi de akıldan çıkarmamak gerekiyor: ‘Problemler sizin problemi algılayış biçiminizden kaynaklanmaktadır! Eğer ileride oluşacak sorunları sadece kur hareketlerine bağlarsanız sürpriz sorunları çözmeye hazır değilsiniz demektir. Üstelik bu dönemde daha önce kurguladığınız stratejiler bu günlerin garantisi olmayacaktır! Sellere yol açan yağmur her yere aynı şiddette yağıyor, sorun sadece Türkiye’nin değil tüm gelişmekte olan ülkelerin sorunudur.’

OLUMSUZLUKLAR KALICI DEĞİLDİR

Peki, böyle piyasa dedikodularının ateşlendiği zamanlarda hareket tarzınız ne olmalı? Önce size bulaşabilecek hastalığı teşhis edip önlemleri zamanında almanız gerekiyor.

Çalışanlarınız kritik günlerde daima inandıkları şeyleri yapmayı tercih ederler; sizin isteklerinizi yapmak zorunda kalmamaları gerekir. Objektif olun, içinde bulunduğunuz durumu tespit edip açıklıkla anlatın ve onları ikna edin.

Piyasada elde olmayan ‘konjonktür dalgalanmalarına’ pek takmayın. Önce altınızdaki yöneticiler (üretim, satış, pazarlama, tedarik, mali işler) için amaçları iyi anlatılmış bir motivasyon paketi hazırlayın. Bunlar bildik klişelerin dışında süreyle sınırlı, ölçülebilir, tartılabilir ‘fevkalade’ performans hedefleri olmalı.

Unutmayın; böylesi motivasyonlarda ödül maddi olmaktan çok manevi coşkuların kazanılması şeklinde ortaya çıkar. Bölüm yöneticilerinden kimler öne geçip zor zamanların kahramanı olacak? Her şey tarafınızdan yapılacak aşıya (telkine) bağlı. Buna topyekûn heyecan yaratma operasyonu da diyebilirsiniz. Zorlama yok; inandırma var!





Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir