Sezgi ve gözlem olmadan sıradışı projeler gerçekleşmiyor

İş dünyasına geleceğin bireysel fikirleri yön veriyor. Sezgi ve gözlem olmadan sıradışı projeler gerçekleşmiyor. Bundan böyle boş hayallere değil, sezgi ve gözlemin gücüne ihtiyaç var„..

Günümüzün paradoksu: Önce sezgi sonra gözlem

İSTER zirveye çıkmış bir patron ister tanınmış bir şirketin tepesinde yönetici olun ‘gözlem’ ve ‘sezgi’ arasındaki psikolojik farkı bilmek zorundasınız. Aksi halde sadece rakamlarla oynayıp onlarla yapay kuleler inşa etmeyi tendiniz ve çevreniz için bir hastalık haline getirebilirsiniz.

îster küçük ister büyük tüm dağları yarattığınızı iddia edin; kolaycılıktan ilham alan ulaşılamaz bir yönetici olmanın modası çoktan geçti. Birey ve şirketler sürekli sezgisel değişim arayışında. Kurulu düzen değişti. Eskiyi taklit etmek, sürekli masa başında oturup yöneticilik yapmanın büyüsü bozuldu. Bireysel küçük bir fark bile devrim sayılabilecek değişimlerin yolunu açıyor.

is kurmada sezgi ve gozlem

BAKIŞ AÇINIZI DEĞİŞTİRİN

Dövizdeki iniş çıkışları, borsadaki raksın figürlerini seyrederek sizi derin ipnozlara sokan grafikleri bir süreliğine düşünce dünyanızdan çıkarın. Acilen yenilik ve buluşların sonsuz evrenine yönelin. Çünkü yakın gelecekte dünyanın neresinde olursanız olun küçülüp yok olmaktan başka seçeneğiniz kalmayabilir.

Günümüz gerçeği daha 50’li yıllardan itibaren Amerika’nın ünlü mizah sanatçısı Fred Allen’m o zamanki iş dünyasını eleştirdiği gerçeğe doğru koşuyor: “Rahatı seven patronlar, geleceği görmek istemeyen yöneticiler övünüp şişinmeyi bırakın, gelecek kuşaklar adına biraz olsun huzursuzluk duyun. Sezgileriniz körelmiş ise yıllar sonra siz de yok olup gidebilirsiniz!”

Doğru laf; doğru teşhis! Nedeni de basit, akıl almaz teknolojiler çeşitleniyor, bir yerlerde robotik bilinç dünyası gelişiyor. Dünyanın tümü şimdiden el kadar bilgisayarlara sığdırılmış durumda. Yaşanılan dönem klasik aritmetik düşüncenin, alışılmış kuralların dışına çıkmak üzere, kimse bunun pek de farkında değil.

Fred Allen’ın savaş sonrası hızla gelişen iş dünyasıyla yakm irtibatı vardı. Büyük krizden etkilenmişti. Şu sözü 1940’larda ekonomi literatürüne geçti: “Yönetim kurulları yenilik adına bir şey yapmayan, bir araya gelince de bazı şeylerin yapılamayacağına karar veren güya çokbilmiş insanlar haline gelecekler. Bireysel düşünce yok sayılacak.”

Satır aralarında ince bir mizah var.

Bu ilginç adam kâhin değil bir hiciv üstadıydı. Ondan çok daha önce Amerikan gazeteciliğinin duayenlerinden yazar Henry Adams da benzer şeyler söylemişti: “Gelecekte icat edilen kolektif kurallar bildiğimiz alışkanlıkları yok edecek, akla hayale gelmeyen bireysel yenilikler insanlık alemini şaşırtacak.”

îngilizlerin övüncü olan fütürist Aldous Huxley’nin söylediklerini de atlamayalım bu arada: “Siz gözlerinizi kapayıp her şeyi oluruna bırakırsanız yakm geleceğin hayret verici buluşları iş dünyasına yeniden yön verecek, ‘sezgi’ ve ‘gözlem’ tek gerçek haline gelecek.”

Tıpkı yukarıda söylenenlerin tekrarı gibi bir değerlendirme. Önemli olan yeni nesil bilgi teknolojilerine ilgi duymak, klasik yöneticilerin sadece tecimsel verileri gördüğü yerde hızla değişen tüketici algısının bireye özgü sezgileriyle işin farkına varmak.

ÖNCE SEZGİ, SONRA GÖZLEM

İnce bir ayrıntı var burada. Konuyu basite indirgeyerek açıklamaya çalışalım: Eskiden girişimciliğe soyunurken araştırmalarda ‘gözlem’ öne geçer, sonra ‘sezgi’ süreci başlardı. Günümüzde ise ‘sezgi’ öne geçmiş durumda, ‘gözlem’ onun arkasında sadece bir tamamlayıcı. Örneğin bilgi teknolojileri ve onun ardılı buluşlar öncelikle ‘bireysel sezgi’nin ürünleri.

îlk örnekler ‘Edison’ ve ‘Tesla’dır. Bu gerçeği daha sonra ‘Steve Jobs’ olmak üzere günümüzün dahi çocuğu ‘Elon Musk’ devam ettirip ticari yaratıcılık tarihine geçtiler. ‘Sezgi’ her ticari girişimin başlangıcı. Gördüklerini içselleştirme, toplumsal algıları fark etme işi.

‘Gözlem’ ise gelişmiş teknolojileri içine alan yaratıcı fikirlerin kuluçka makinesi. Yeni nesil iş adamları birçok alanı tarıyor, önce geleceğin yaşantısına konfor katacak farklılıkları sezgi yoluyla içselleştiriyor; herkesin gittiği yolu terk edip -o küçümseyici ifadeyle- hemen icat çıkarmıyor.

YENİ ÜRÜNLERİN GERÇEK KAYNAĞI

Sezgi sihirli bir süreç. Dünyanın ünlü yatırımcıları, adı tarihe geçmiş liderler ve şaşırtan mucitler hep bu sezgi evrenin yarattığı dahi isimler. Kritik nokta şurada; aylarca sezgilerini analiz edenler karşı konulamaz bir istekle yenilik fitilini ateşlemiş oluyor.

Hayret verici yeni ürünler Ar-Ge çalışmalarından değil, algı dünyası gelişmiş girişimcilerin sezgi gücünden beslenip dünyaya geliyor.

Sezgiden sonraki gözlem işi ise insan davranışlarındaki hızlı değişimin saptama aşaması. Örneğin tüketiciler ekranda nereye niçin bakıyorlar? Bir markette tüketici eline aldığı ürünü nasıl bir algıyla inceliyor? Yaş gruplarındaki kabul ve karşı çıkışlardaki gözlem neyi ifade ediyor? Kısacası son aşamadaki ‘gözlem süreci’ psikolojik davranış kalıplarındaki bilinmezlerin çözülmesi.

Gerçek şu ki, sezgiden sonraki gözlem sıradan bir araştırma değil. Bırakınız profesyonellerin klasik alışkanlıklarını fütürist bir psikolog gibi zihinlerde gezinen fotoğrafları çekip analiz etmek gerekiyor. Üç sihirli sözcük sezgiden gözleme giden yolun parke taşlarını döşüyor. Yenilik, değişim ve fırsat. Sezgi aşamasında ölçüp tartamadığmız şeyleri tüketicinin gözünden burada değerlendirmeye başlıyorsunuz. Bir bakıma sezgi gözlemi, gözlem de sezgileri doğuruyor.

Kısacası, sezgi dediğimiz şey bulunulan çevreden etkilenmemiş içe doğuş sürecinin bireysel yaratıcı hali. Gözlem ise içinde bulunulan çevreden psikolojik etkiler sonucu koşullanma ve araştırma hali. Birinde doğrudan yaratıcılık var; diğerinde yaratıcılığı geliştirme durumu. İlkinde hiç taklit yok; diğerinde taklit etmenin yenilik ve geliştirme evreleri var. Sezgi bireysel; gözlem ise ekip işi.

Bu gerçeği Amerika’da yapılan son araştırmalardan biri açıkça ortaya koyuyor: Salt sezgi yoluyla yaratılan 325 kişisel projeden 234’ü (yüzde 72) başarılı olmuş. Uzun araştırmalar sonucu profesyonel ekiplerin üzerinde titizlikle çalıştığı 200 yeni projenin ise 17’si (yüzde 8.5) ancak başarıya ulaşabilmiş.

O halde şunu söylememizde pek de garipsenecek bir durum yok: Sezgi daima bireysel; gözlem ise ekip işidir. Her zaman tekil düşünceler çoğul düşüncelerin yolunu açar. İşte -biraz kaba bir benzetme olsa da- ‘sürüden ayrılmak’ dediğimiz şey tam da budur.

Nur Demirok





Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir