Kuraklığa dayanıklı tohumlara üreticilerin ilgisi yüksek

DÜNYADA iklim değişikliğinin en çok etkilediği bölgelerden biri olan Akdeniz havzasında yer alan Türkiye, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini daha sık ve uzun süreli yaşamaya başladı. Uzmanlar, ülkemizde meteorolojik kuraklıktan tarımsal kuraklığa geçildiği, ulusal düzeyde azalan yağışlar nedeniyle sulu tarım alanlarının riske girdiği uyarılarını yapıyor. Yağışların azalacağı, kuraklığın artacağı, su kaynaklarına daha çok ihtiyaç duyulacağının ifade edildiği bu süreçte, su tüketiminin yüzde 77’sinin gerçekleştirildiği tarımda sulamada tasarruf sağlayacak sistemler kadar iklim koşullarına uyum sağlayan daha az su isteyen tohumların geliştirilmesi önem kazanıyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM), üniversiteler ve özel sektör bu alanda çalışmalar yapıyor. TAGEM’in kuraklığa tolerantlı geliştirdiği 31 ekmeklik, 12 makarnalık buğday ve 19 arpa çeşidi bulunuyor. Türkiye’de üretilen sertifikalı ekmeklik buğdayın yüzde 21’ini, sertifikalı arpanın yüzde 65’ini TAGEM’ini kuraklığa tolerantlı geliştirdiği buğday ve arpalar oluşturuyor. Geçen yıl kuraklığa dayanıklı 6 çeşit tescil ettiren Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Kuraklık Test Merkezi’nde ayçiçeği, pamuk, yonca ve fiğde kurağa tolerant çeşit geliştirme çalışmaları devam ediyor. TAGEM’de buğday, arpa, fındık ve kayısıda soğuğa dayanıklı çeşit çalışmaları sürüyor. Portakal, limon, incir, kiraz, kayısı, ceviz ve muz üretim alanları iklim değişikliği şartlarına göre yeniden değerlendiriliyor, uygunluk alanları belirleniyor. Su baskınlarına dayanıklı domates hatları, tuzluluk stresine toleransı yüksek biber genotipleri üzerinde çalışılıyor.

“TANER” ÜRETİCİYLE BULUŞACAK

TAGEM, Tarım ve Orman Bakanlığı Strateji Eylem Planı (2019-2023) ve Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı (2012-2023) çerçevesinde birçok araştırma projesi yürütüyor. Kuraklığa dayanıklı materyal geliştirme, kuraklık tehlikesine karşı tohumluk üretimine yönelik araştırmalar yapmak üzere 2010’da Konya Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü bünyesinde Kuraklık Test Merkezi kuruldu. Kuraklık çalışmalarında dünyada üçüncü olma özelliğine sahip bu Merkezin misyonu Türkiye’de yetiştirilen tarla bitkileri türlerinin tamamında, bitkilerde su kullanım kapasitesi ve etkinliği ile stres tolerans düzeylerini belirlemek.

Kuraklık Test Merkezi’nin faaliyete başlaması sonrasında 10 binlerce materyal morfolojik, fenolojik ve fizyolojik olarak test edildi, devam eden projelerle 2016-2018 yılında Orta Anadolu ve geçit bölgelerine uygun kurak koşullara dayanıklı üç adet çeşit “Bozkır”, “Taner” ve “Şehzade” ekmeklik buğdayları; “Türköz” makarnalık buğday, “Ayrancı” arpa, “Özer” tritikale çeşitleri geliştirildi. Kurak alanlarda bile mevcut çeşitlere göre yüzde 15 daha yüksek verimli ve çok kaliteli (269 W Alveograf) olan Taner çeşidi 2021 yılında üretici ile buluşacak.

bugday

DAYANIKLI 43 BUĞDAY ÇEŞİDİ

Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan edinilen bilgiye göre 2019’da Türkiye’de üretilen 483 bin 957 ton buğdayın 309 bin 732 tonu TAGEM çeşitlerinin üretimi. TAGEM’in buğday tohumu üretiminde kuraklığa tolerantlı geliştirilen çeşitleri ise 101 bin 254 ton düzeyinde. Yani, Türkiye’de üretilen 484 bin ton civarındaki sertifikalı ekmeklik buğdayın yüzde 21’i TAGEM tarafından geliştirilen kuraklığa tolerantlı çeşitlerden sağlanıyor. Arpada ise Türkiye’de üretilen 177 bin 306 ton sertifikalı arpanın 136 bin 525 tonu TAGEM’in geliştirdiği çeşitlerden. TAGEM’in bu üretimi içinde 116 bin 168 tonu kuraklığa tolerantlı olarak geliştirilen çeşitlerden sağlanıyor. Bir başka ifadeyle Türkiye genelinde üretilen 177.3 bin ton sertifikalı arpanın yüzde 65’ini TAGEM’in geliştirdiği kuraklığa tolerantlı çeşitler oluşturuyor. Bu arada, Türkiye’de sertifikalı tohum üretimi 2002 yılında 145 bin ton iken 2020 yılında 8,3 kat artışla 1 milyon 200 bin tonun üzerine çıktığını da ifade edelim. TAGEM Enstitülerince geliştirilen ve üretimi yapılan Kuraklığa Tolerantlı 31 ekmeklik buğday, 12 makarnalık buğday ve 19 arpa çeşidi bulunuyor. Islah ve kuraklık çalışmaları yapan tüm Enstitülerde; daha iyi çeşitler, iklim değişikliğine daha dayanıklı türler yıllar içerisinde Türkiye’ye kazandırılmaya devam edecek.

SOĞUĞA DAYANIKLI ÜRÜNLER

Erzurum Doğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü bünyesinde Soğuğa Dayanıklılık Test Merkezi kuruldu. Buğday, arpa, fındık ve kayısıda soğuğa dayanıklı çeşit çalışmaları sürüyor. iklim Değişikliğinin Bazı önemli Tarım Ürünleri Uygunluk Alanları Üzerine Etkilerinin Belirlenmesi Ülkesel Projesi kapsamında iklim değişikliği senaryoları ve iklim-bitki gelişim modelleri kullanılarak bazı stratejik ürünlerin üretim alanları iklim değişikliği şartlarına göre yeniden değerlendiriliyor, uygunluk alanları araştırılıyor. Proje kapsamındaki stratejik ürünler portakal, limon, incir, kiraz, kayısı, ceviz ve muz.

TAGEM’in yürüttüğü projeler arasında “Bazı Ürünlerde İklim Değişkenleri ile Hasar Tespitlerinin îlişkilendirilmesi ve Risk Haritalarının Oluşturulması”, “Arazi Bozulumunun Değişimi, Etkileri ve Çevresel Değerlendirmesi”, “Tarımsal Ekoloji alanında Ulusal Ürün izleme ve Verim Tahmini Projesi”, “Tarımsal Üreticilerin İklim Değişikliğine Dayanıklılığının Belirlenmesi Ülkesel Projesi” de yer alıyor.

HASSASİYETLER BELİRLENİYOR

TAGEM, “Tarımsal Kuraklığa Hassas Alanların Belirlenmesi” kapsamında toprak nemi ölçüm ve kuraklık belirleme bölgesel çalışmalarını da yürütüyor. Bu proje çerçevesinde tarımsal kuraklık hassasiyetinin belirlenmesi amacıyla, Trakya ve İç Anadolu Bölgelerinde risk haritaları belirlenmiş olup, diğer bölgeler için çalışmalar devam ediyor. Kurak ve yarı kurak alanlarda yağmur suyunun yönetimi kapsamında, yağışların yetersiz ve az olduğu dönemlerde, yağmur suyunun düştüğü yerde bitki kök bölgesinde çeşitli yöntemler ile depolanmasına yönelik su hasadı projeleri yürütülüyor. Bir diğer araştırma projesi ise arazi bozulumu ve erozyon araştırmaları kapsamında tarım ve mera topraklarında, hatalı toprak işleme, rüzgâr ve su gibi doğal etmenlerden kaynaklanan arazi bozulum ile arazi üretkenlik ilişkileri, erozyon ve erozyondan kaynaklanan toprakta karbon kayıplarının belirlenmesine yönelik. Bu proje îç Anadolu, Akdeniz, Ege, Doğu Anadolu ile Karadeniz geçit bölgelerinde yürütülüyor. Bu arada tarımsal faaliyetlerden; sulama ve gübreleme, toprak işleme ve işlemesiz tarım; kaynaklanan ve atmosfere salınan karbondioksit, metan ve nitroz oksit sera gazlarının emisyon ölçüm ve izleme çalışmaları çerçevesinde bölgesel iki proje sonuçlanırken, sekiz proje devam ediyor.

BEŞTE BİR SU İLE ÜRETİLECEK

Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü, kuraklıkla mücadelede çeşit geliştirme yanında koruyucu toprak işleme ve doğrudan ekim uygulamalarının yaygınlaştırılması için de ülke genelinde TAGEM ve FAO destekli projeler yürütüyor. Bu çalışmalarla üreticilerin toprak hazırlama masraflarını azaltarak girdilerini düşürürken, toprak işleyip parçalamadığından topraktaki nemi muhafaza ederek kuraklığın etkisi azaltılıyor. Bu sistemi kullanan üretici sayısında ve doğrudan ekilen alanlarda artış gözleniyor. Enstitüsü’nün çok su tüketen ve 8-10 ton si-laj elde edilen silajlık mısıra alternatif olabilecek silajlık yulaf ve tritikale geliştirme çalışmaları sonucunda dekara 7 ton silaj elde edilebilen yulaf ve tritikale çeşitleri de geliştirildi ve TTSM’ye başvuruları yapıldı. Bu ürünlerin silaj kaliteleri ile ilgili çalışmalar devam ederken, mısıra göre beşte bir oranında su kullanarak aynı silaj elde edilecek.

STRESE DAYANIKLI BİTKİLER

TAGEM’in iklim değişikliği, kuraklık tehdidine yönelik tarla bitkileri alanında yaptığı çalışmalarda tohum çalışmaları da ön planda. Kuraklığa ve iklim değişikliğine karşı dayanıklı geliştirilen çeşitlerle kuraklıktaki ve iklim değişikliğindeki tehditlere karşı önlemler alınıyor. Bu çalışmalar ıslah projeleri ve beraberinde devam eden diğer projelerle yürütülüyor; 90 kişi konuyla ilgili çalışıyor. Yıllık ortalama 300 bin TL kaynak ayrılıyor, iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan kuraklık, tuzluluk, düşük sıcaklık, aşırı yağışlar, su baskınları vb gibi olumsuz çevre koşullarının sebep olduğu tarımsal üretimdeki azalmanın çözümüne yönelik olarak Bahçe Bitkileri Daire Başkanlığı’na bağlı araştırma enstitüleri tarafından yapılan araştırma projelerinde bitkiyi strese sokacak kuraklık ve tuzluluk gibi abiyotik stresler ve hastalık etmenleri gibi biyotik stresler değerlendiriliyor. Stres koşullarına dayanıklı bitki çeşitleri geliştirmeye yönelik ıslah programları ile yetiştirme tekniğine yönelik araştırma faaliyetleri uygulanıyor. Bu konu üzerinde Hayvancılık ve Su Ürünleri Daire Başkanlığı’nda ise 28 araştırmacı çalışıyor ve şu an devam eden projelerde 451 bin TL kaynak kullanılıyor.

SU BASKININA DAYANIKLI DOMATES

TAGEM Bahçe Araştırmaları Daire Başkanlığı Sebzecilik ve Süs Bitkileri çalışma grubu son beş yıl içerisinde Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü tarafından en yüksek tuz tolerans seviyesine sahip “Akgün-12” soğan çeşidi ile Antalya Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarafından düşük sıcaklığa tolerant bir tane çeri ve iki tane salkım tipinde olmak üzere üç adet domates genotipi buldu. Bu iki çalışmanın bütçesi sırasıyla 55 bin TL ve 35 bin TL’ydi. Ayrıca 2021 itibarıyla Mersin Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nün yürüttüğü (128 bin TL bütçeli) çalışma ile uzun süreli su baskınlarına karşı tolerant domates hatları belirlenecek. Aynı müdürlüğün 188 bin TL bütçeyle yürüttüğü “Bazı Doğal Türlerin Süs Bitkileri Potansiyelinin Belirlenmesi” çalışması da bulunuyor. Bu kapsamda bazı doğal ağaç, ağaççık, çalı, sarılıcı ve yer örtücü süs bitkilerinde kuraklık ve kirlilik koşullarına uygun türler belirlenecek.

Erzincan Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nce yürütülen 61 bin TL bütçeli çalışma kapsamında bölgede bulunan yerel biber genotipleri içerisinden tuzluluk stresine toleransı yüksek genotipleri seçilecek. Şanlıurfa GAP Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nün yürüttüğü 74 bin TL bütçeli çalışma kapsamında, yüksek sıcaklığa toleransı belirlenmiş domates hatlarının Güneydoğu Anadolu koşullarında kuraklık ve tuzluluğa toleransının belirleyerek bölgeye uygun çeşitler elde edilecek. Sonuçlanan çalışmalardan biri de TAGEM Ar-Ge ve Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yıldız Daşgan tarafından 70 bin TL bütçeli Farklı Yerel Domates Genotiplerinin Yüksek Sıcaklık Stresine Tolerans Seviyelerinin Belirlenmesi, Morfolojik, Fizyolojik ve Tarımsal Özelliklerinin İncelenmesi çalışması.

ÖNCELİK STRATEJİK ÜRÜNLERDE

TAGEM’den edinilen bilgiye göre iklim rejiminin değişmesine paralel olarak Ar-Ge çalışmalarının yoğunlaşacağı ürünler belirlenirken birçok faktör dikkate almıyor. Bakanlığın Stratejik Planı, üst politika belgeleri ve Türkiye tarımının mevcut durumu ve tüm dünyada olduğu gibi değişen iklim koşulları da dikkate alınarak, ihtiyaç duyulan çalışma konuları sektör talepleri ve dünyadaki mevcut tarımsal Ar-Ge öncelikleri baz alınarak belirleniyor. Özellikle insan beslenmesi için mutlak gerekli bitki türleri ve gıda arzı fazla olan bitki türlerinde çalışmalara öncelik veriliyor.

Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Gülçubuk, öncelikle tahıllar, baklagiller, yem bitkileri, şekerpancarı gibi stratejik ürünlerde kuraklığa dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi için melezleme ve ıslah çalışmalarının önem taşıdığını vurguladı. Türkiye’nin iklim değişikliği ve kuraklığın etkilerini son yıllarda şiddetli bir biçimde hissettiğini, meteorolojik kuraklıktan “tarımsal kuraklığa” geçildiğini belirten Gülçubuk, bu durumun en çok tarımsal üretimi, ulusal düzeyde kendine yeterliliği ve gıda güvencesini tehdit eder hale geldiğini ifade etti. Ulusal düzeyde azalan yağışlar nedeniyle (hidrolojik kuraklık) sulu tarım alanlarının büyük ölçüde riske girdiğini dile getiren Gülçubuk, “Üretim döneminin başladığı 1 Ekim 2020-30 Nisan 2021 döneminde Türkiye’de yağışlar 337.5 milimetre olup, normale oranla yüzde 23.6, bir önceki yıla oranla yüzde 18.6 azaldı. Bu nedenle de kış ayları kurak geçmiş ve ekimi yapılan tahıllar, baklagiller ve bazı yem bitkileri ekilişlerinin gelişimi olumsuz etkilendi” dedi.

BAKLİYAT KÖYÜ PROJESİ

Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Reis, sürdürülebilir tarım için hava, toprak, su, orman varlıkları ve tohum gibi doğal kaynakların korunması ve iyi yönetilmesi gerektiğini vurguladı, iklim koşullarına uyum sağlayan, daha az su isteyen tohumlar geliştirilerek çiftçilerin kullanımına sunulmasının önemine işaret eden Reis, ata mirası olan bakliyat tohumlarının gelecek nesillere aktarılmasına vesile olmak adına 2020’de Bolu Çamyayla Kadın Kooperatifi’nde başlattıkları “Reis Bakliyat Köyü” projesinin İkincisini Niğde’nin Çarıklı Köyü’nde aile çiftçileri ile gerçekleştirdiklerini söyledi. Reis, “Aile çiftçiliği geleneksel gıda ürünlerinin korunmasına yardımcı olurken dengeli beslenmeye, tarımsal çeşitliliğin korunmasına ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına da katkıda bulunuyor. Ülkemizin küresel ısınmanın potansiyel etkileri açısından, risk grubu ülkeler arasında yer alacağı daha sıcak ve daha kurak iklim kuşağı etkisinde kalacağı tahmin ediliyor. Olası afetlerin en aza indirilmesi için gereken tüm önlemler önceden alınmalı ve risk yönetimi uygulanmalı. Aksi takdirde kriz yönetimiyle yapacak fazla bir şeyimiz yok” dedi.

HAYVANCILIK DA ETKİLENİYOR

Dünyada ve Türkiye’de yaşanan iklimsel değişikliklerden bitkisel üretimin yanı sıra hayvancılık faaliyetleri de etkileniyor. Türkiye’nin son yıllarda küresel iklim değişikliğinin etkilerini kuraklık olarak yoğun bir şekilde hissettiğini kaydeden Türkiye Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği (TÜD-KIYEB) Genel Başkanı Nihat Çelik, bu yıl artan sıcaklıklar ile yağış miktarlarındaki azalma sonucu yaşanan kuraklığın yem bitkileri verimlerinde önemli düşüşlere, arpa, yulaf gibi yem ham maddelerinde rekolte kayıplarına neden olmasının beklendiğini söyledi. Bu durumun birim maliyetleri yükselteceğini ifade eden Çelik, “Diğer taraftan çayır, meralar ve doğal otlaklar da iklim değişikliklerinden etkilenmekte özellikle aşırı sıcaklıkların neden olduğu tahribatlar mera otlatma verim kapasitesini düşürmekte, küçükbaş hayvanlarımızın beslenme ihtiyacını karşılamak daha zorlaşmakta, dolayısıyla tamamlayıcı yem besleme ihtiyacı ve besleme maliyetleri artıyor. Ayrıca su kaynaklarının azalması veya yok olması da meralarda hayvan içme suyu imkanını kısıtlamaktadır” dedi.

“AZ SU TÜKETEN TERCİH EDİLMELİ”

Türkiye’de iklim değişiklikleri sonucu bölgeler arası aşırı yağış, dolu, kuraklık gibi farklı meteorolojik olayların hüküm sürdüğünü belirten Çelik, bu nedenle bölgenin iklim koşuluna uygun yem bitkisi üretim deseni oluşturulması gerektiğini kaydetti. Çelik, “Yağışın az olduğu bölgelerde kuraklığa dayanıklı, az su tüketen buğdaygil yem bitkisi türleri, toprak işleme sırasında ise toprak neminin korunduğu anıza ekim tarzı yöntemler tercih edilmeli. Su ihtiyacı daha fazla olan yem bitkileri, yağışın daha fazla olduğu bölgelerde ekilmeli. Böylece verim artacak üretim maliyetleri düşecektir. Bu konuda kuraklığa dayanıklı olan türlerin eldesine yönelik Ar-Ge çalışmaları yapılmalı. Diğer taraftan mera ıslahı projelerinin uygulanması ve mevcut meraların otlatma kapasitesini gözeterek kullanılması, imkan dahilinde kurağa dayanıklı bitki türlerinden yapay meraların oluşturulmasının desteklenmesi gerekiyor. Meralarda yeni su kaynaklarının bulunması ve bu suların depolanması vb. için gerekli yapı ve ekipman desteğinin sağlanması önemli” dedi.

Piyasaya çeşidin girmesi 15 yılı bulabiliyor

TAGEM’e bağlı faaliyet gösteren araştırma enstitüleri tarafından yürütülen projeler uzun soluklu olup, hali hazırda enstitülerin altyapılarında mevcut olan bitkisel genetik kaynaklar kullanılıyor. Bu da süreden tasarruf sağlıyor. Buna rağmen her koşulun optimum seviyede olduğu darboğazların en az seviyede olduğu düşünülen koşullarda bile bir projenin sonuçlanması bitki türüne de bağlı olarak en az 5-7 yıl arasında değişiyor. Tarla bitkilerinde bir türün geliştirilmesi ortalama 12 yıl sürüyor. Piyasaya çeşidin girmesi ve çiftçilerin kullanımına sunulması 15 yılı alıyor. Bir ıslah projesinde doğrudan ve dolaylı olarak ortalama 10 kişi çalışıyor ve beş yıllık toplam bütçesi ortalama 150 bin TL.

Savaş AKCAN / Türkiye Tohumcular Birliği Yönetim Kurulu Başkanı
“Ar-Ge çalışmaları en üst seviyeye çıkarılmalı”

Birliğimizin üyesi firmalar kendi öz kaynaklarıyla, Tarım ve Orman Bakanlığı ve TÜBİTAK destekleriyle başta hububat grubu ürünler ve pamuk olmak üzere kuraklığa dayanıklı çeşitler geliştiriyor. Bu konuda Avrupa Birliği kaynaklı fonlardan yararlanan firmalarımız da var. Ayrıca, üniversitelerle işbirliği içindeyiz. Tohumculukta Ar-Ge yapan kamu ve özel sektör kurumlarının altyapı imkânları iyileştirilmeli ve imkânların ortak kullanımı için gerekli ortam ve işbirliği geliştirilmeli. İstenen düzeyde yerli bilgi ve teknoloji üretebilmek için araştırma ve geliştirme çalışmalarına gerekli yatırımlar yapılmalı. Tohumculuk konusunda başta kuraklığa dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi olmak üzere tüm Ar-Ge çalışmaları en üst seviyeye çıkarılmalı.

Mehmet REİS / Reis Gıda Yönetim Kurulu Başkanı
“İklim dostu tarım uygulamaları yaygınlaştırılmalı”

Sürdürülebilir gıda güvenliği için sağlıklı ve çevre dostu bir gıda sistemi oluşturulmalı. İklim dostu tarım uygulamaları yaygınlaştırılmalı. İklim koşullarına uyum sağlayan daha az su isteyen tohumlar geliştirilerek çiftçilerin kullanımına sunulmalı. Gıdanın üçte ikisi sulu tarımdan üretiliyor. Bu nedenle gıda güvencesi için su en önemli ihtiyaç. Bir insanın günlük su ihtiyacı 4 litre iken, günlük gıdasının üretimi için 2 bin litre su gerekiyor. 1 kilogram domates için 180 litre, 1 litre süt için 800 litre, 1 kilogram buğday için bin 100 litre, 1 kilogram pirinç için 2 bin 300 litre su gerekirken 1 kilogram dana eti için 15 bin 500 litre suya ihtiyaç duyuluyor. 2030’a kadar tarımsal su talebinin yüzde 30 artması bekleniyor. Modern sulama sistemleri yaygınlaştırılarak akıllı sulama teknikleriyle su tasarrufuna gidilmeli. Tarımda fazla suya ihtiyaç duymayan tohumlar tercih edilmeli. Park ve bahçelerde su ihtiyacı yüksek bitkiler kullanılmamalı.

Cenk PEYNİRCİOĞLU / Özaltın Tarım İşletmeleri Ar-Ge ve Üretim Müdürü
“Üretici için ilaç olacak”

Kuraklığa dayanıklı pamuk çeşidi üzerine araştırmalarımıza, 2010’da TÜBİTAK desteği ve üniversite işbirliğiyle başladık. 10 yıl süren çalışma sonucunda suya daha az ihtiyaç duyan pamuk tohumu türleri ‘Sahra’ ve ‘Solmaz’ı geliştirdik. Bunlar, yüzde 50 kısıntılı sulamada en yüksek verimi elde eden tohum çeşitleri. Bunları önümüzdeki yıl çiftçiyle buluşturacağız. İlk etapta 200 ton civarında üretimini planlıyoruz. Bu tohumlara şimdiden çok talep var. Ürettikleri tişörtü, bornozu ‘Bu ürünlerde az su kullanılarak yetiştirilen pamuk kullanılmıştır’ etiketiyle satmak isteyen firmalar bize ulaşıyor. Pamukta, kuraklığa dayanıklılığın yanı sıra, hastalıklara ve zararlılara dayanıklılığa yönelik de çalışmalarımız devam edecek. Bu sene sonunda geliştirdiğimiz yeni çeşitler olacak. Sadece kendimizin değil BASF firmasının tohumlarını da üretiyoruz. Onlarla beraber yıllık 10 bin ton üretimimiz var. 300-500 ton arası kendi tohumlarımızdan ihracatımız var. İki yeni çeşitle ihracatımız daha da artacak. Kuraklığa dayanıklı tohumlar üretici için ilaç olacak.

Prof. Dr. Bülent GÜLÇUBUK / Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi
“Bu tohumlara daha çok kaynak ayrılmalı”

Kuraklıkla mücadelede uzun vadede kuraklığa dayalı tohumların geliştirilmesi, melezleme çalışmalarının yapılması, bu konuda Ar-Ge çalışmalarının ve yatırımlarının artması sağlanırsa gelecek açısından gıda güvencesine daha net bir biçimde bakabileceğiz. Ar-Ge çalışmalarına gerekli destek verilmeli, kurak koşullara uygun çeşitler ve su tasarrufuna yönelik teknikler geliştirilmeli. Ülke olarak temel ürünler için uygun sıcaklık, nem ve güneş ışını ortamını sağlayarak değişen iklim şartlarına-kuraklığa uygun, hastalıklara karşı dirençli kaliteli tohum çeşitlerini geliştirmeli ve yerli tohumculuğu daha çok geliştirerek, Türkiye’yi tohum alımında hangi üründe olursa olsun dışa bağımlılıktan kurtarmak önceliğimiz olmalı. Artan belirsizlikler, dünyada gıda fiyatlarında rekor kıran artışlar, tohumlukta tekelleşmeler gelecek açısından tehdit oluşturuyor. Yerli ve kuraklığa dayalı tohumculuğa daha fazla zaman ve kaynak ayrılmalı.

Şaban BEŞLİ / Yalova Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanı
“Fideleri üreticiye ücretsiz dağıtıyoruz”

Bölgemizde seracılık ağırlıkta olduğu ve damla sulama yapıldığı için kuraklıktan çok etkilenmedik. Su kaynaklarımız da yeterli. Ancak diğer iller bizim kadar şanslı değil. 15 yıldır Oda olarak her sene yerli tohumdan 300-400 bin adet fide yaparak üreticiye ücretsiz dağıtıyoruz. Bunlar arasında ‘Yalova Pembesi’ adı verilen yerli pembe domates de var. 15 yıl önce 95 yaşında bir ninenin bohçasında bulmuştuk bu tohumu. Kahvaltılık sivribiber olarak bilinen Hacımehmet kılbiberi, yerli karpuz fidesi üretip, dağıtıyoruz. Bu yıl da 350 bin fide üretip, muhtarlar aracılığıyla üreticiye dağıttık. Dağıttığımız fıdelere bu sene yerli tohumdan ürettiğimiz kavun, dolmalık biber, patlıcanı da ekledik. Bu yıl 1 milyon taneye yakın yerli tohumu, fide olarak üreteceğiz. Gelecek yıl üreticiye yine ücretsiz olarak dağıtacağız.

Mehmet AYHAN / Akçakale Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanı
“Kuraklığa dayanıklı yerli tohumculuk geliştirilmeli”

Yerli tohumlarımız kuraklığa daha dayanıklı. İklim değişikliğine, kuraklığa dayanıklı yerli tohumculuk geliştirilmeli. Bölgemizde daha önce yoğun olarak ekilen pamuk tohumu Halep l’i hasada kadar üç kez sulamak yeterliydi. Hasada kadar 7-8 kez sulama gerektiren tohumlar var. Bu tohumlar ülkemizde kullanılmamalı. Kuraklık nedeniyle suya daha çok ihtiyaç duyulduğu bir dönemde bölgemizde maalesef vahşi sulama ağırlıkta. Sulama yatırımları için daha önce hibe kullanan üreticiler arasında, bu yatırımları gerçekleştirmeyenler oldu. Bölgemizde kuraklığa dayanıklı tohuma duyulan ihtiyaç kadar, damla sulamaya da geçilmesi önemli. Üreticinin bu yatırımları yapması desteklenmeli.

60 kişilik bir ekip çalışıyor

TAGEM’e bağlı Araştırma Enstitülerinde toplam 60 kişi iklim değişikliği ve tarımsal ekoloji araştırmalarında aktif olarak araştırma yürütüyor. TAGEM Toprak ve Su Kaynakları Araştırmaları Daire Başkanlığı bünyesinde yer alan İklim Değişikliği ve Tarımsal Ekoloji Araştırmaları Çalışma grubunda bir koordinatör ve iki mühendis olmak üzere üç kişi çalışıyor. Bahse konu çalışmalar için yaklaşık 8 milyon TL bütçe ayrılırken, bu kaynak her yıl projelere göre değişkenlik gösterebiliyor.

Nejdat SİN / Akdeniz İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı ve Akdeniz Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı
“Pazarın talep ettiği yeni çeşitlere yönelmeliyiz”

Tarımsal kuraklığın doğru planlamalar ile hem kuraklık yaşanmadan önlemler alarak önüne geçmek hem de kuraklığın yaşandığı dönemde gerekli tedbirler alarak olumsuz etkilerini azaltmak mümkün. Sularımızı ve toprağımızı koruyacak modern sistemlerin kurulumundan bu alandaki devlet desteklerinin artırılmasına varıncaya kadar etkili tedbirleri ve destekleri süratle devreye almamız gerekiyor. Pazarın talep ettiği yeni çeşitlere yönelerek ürün desenimizi buna göre değiştirmemiz ve ihracatımızı yıla yayabiliyor olmamız gerekiyor. Bunun yanı sıra iklim değişikliklerine karşı dayanıklı olan tohumların ve fidelerin geliştirilmesi için orta ve uzun vadeli olarak belirlenecek politika çerçevesinde çabalarımızı artırmalıyız.

Metan salınımı azaltılacak

İklim değişikliğinin en önemli antropolojik kaynaklarından biri olarak görülen metan ve karbondioksit gazlarının, ruminant (geviş getiren] hayvanlardan kaynaklandığı savunuluyor. Bu bağlamda metan salınımının ölçülmesi ve bu salımın azaltılmasına yönelik çalışmalar önem taşıyor. Bu çalışmaların ilk etabı olan Türkiye’de sera gazlarının ölçülmesi ve gerekli azaltma çalışmalarının yapılması ile ilgili çalışmaları Uluslararası Hayvancılık Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü yürütüyor. Bu projelerle amaçlanan hedefler ise ırk bazında ve yetiştirme sistemlerine göre iklim değişikliğine olan etkinin net olarak ortaya konulması, daha sonra ise özellikle yemden yararlanma oranı yüksek olan ırkların belirlenmesi ve bunlara uygun yetiştirme modellerinin ortaya konulması. Bunun için gerekli altyapı çalışmaları ve altyapının modernize edilmesi ve yeni çalışmalara imkan verilmesi gerekiyor.

Hüseyin DEMİRTAŞ / Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı
“Tarımsal Ar-Ge’ye ayrılan kaynak artırılmalı”

Türkiye’de yıllık su tüketimi 57 milyar metreküp civarında. Bunun yüzde 77’si tarımsal sulamaya gidiyor. Yüzde 23’ü ise içme-kullanma suyu ve sanayi suyu ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılıyor. Tarımsal üretimde büyük su kaybının yaşandığı vahşi sulama yerine, suyun tasarruflu kullanılmasını sağlayan basınçlı sulama sistemlerine geçilmeli. Suyun aşın kullanımı önlenmeli. Basınçlı sulama pahalı bir sistem. Bu türe geçişte üretici teşvik edilmeli. Basınçlı sulamaya geçilmesi yüzde 38 oranında su tasarrufu sağlayacak. İklim değişikliğine daha dayanıklı türler yetiştirilmeli. Bu alanda Ar-Ge’ye ayrılan kaynak artırılmalı. Bu yönde yapılacak çalışmalara verilen destekler artırılmalı.

Nihat ÇELİK / Türkiye Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği (TÜDKİYEB) Genel Başkanı
“Bölgesel ırkların ıslahı önemli katkı sağlayacak”

Ülkemizde özellikle küçükbaş hayvancılık için önemli miktarda gen kaynağı, yani bölgesel ırklarımız var. Kültür ırklarına göre verimleri düşük olsa da iklim koşullarına kendi bölgesinde iyi adapte olmuş ve uyum sağlamış ırklardır. Bu ırkların ıslahı ve verimlerinin artırılması yönünde Tarım ve Orman Bakanlığı ile Merkez Birliğimizin de içinde olduğu Halk Elinde Islah Projesi ile Soy Kütüğü ve Ön Soy Kütüğü Bilgi Sistemi (SOYBİS) çalışmalarının bahsettiğimiz gen kaynaklarının iklim değişikliğine dayanıklılığı sürecine de çok önemli katkıları olacak. İklim değişiklikleri hayvan hastalıklarına ve hayvanlara arız olan parazitlerin artmasına da neden olmakta, sel ve dolu gibi afetlere yol açan düzensiz yağışlar ekonomik kayıplara yol açmakta ve dolayısıyla maliyetleri yükseltmekte. Bu gibi doğal afetlere karşı küçükbaş hayvancılık sektöründe tarım sigortasının (TARSİM) yaygınlaştırılması için sigorta primleri düşürülmeli, daha fazla yetiştiricinin yararlanması sağlanmalı.

HÜLYA GENÇ SERTKAYA





Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir