Ulusal Üretim Döneminde Türkiye

SALGIN sonrasında küresel tedarik zinciri yeniden şekillenecek. ABD başta olmak üzere trilyon dolarlık ekonomilerin 50 cent bile etmeyen maske tedarikinde zorlanması, basit tıbbi malzemelere ulaşmakta sıkıntı yaşaması, stratejik ürünlerde ulusal üretimi ön plana çıkaracak. Ulusal üretim, özellikle kimya ve ilaç sanayisinde, medikal ürünlerde ve temel gıda ürünleri başta olmak üzere dayanıksız tüketim mallarında ağırlık kazanacak. Ülkeler, yeni şokların oluşması ihtimaline karşılık alternatif tedarikçi ülkelerle/pazarlarla ticaret bağlantısı oluşturma yoluna gidecek. Küresel tedarik zincirlerinin coğrafi kompozisyonunda değişiklikler yaşanacak. ABD-Çin arasında yoğunlaşan ticaret savaşları nedeniyle Çin dışındaki tedarik zincirlerini çeşitlendirmeye başlayan şirketler, koronavirüs krizinin ardından bu süreci hızlandırarak devam ettirecek.

Ekonomistlere göre, Türkiye ithalatta zorlanmayacağı ürün gruplarında katma değeri ve tasarımı Ar-Ge’ye dayalı ürün ihracatına yöneldiğinde tedarik zincirlerinin yeniden oluşumunda önemli bir konuma gelebilecek. Salgının yönetiminde yetersiz kalan ülkelerin bu krizi yöneten ülkelerden bilgi ve know-how talep etmeleri sağlık hizmetlerinde dünyada iyi bir konuma gelmiş Türkiye için avantaj olabilecek.

ÜRETİMİN KALBİ TEKLEDİ

Koronavirüs salgını arz ve hem talep şokunun yanı sıra tedarik zincirinde de aksamalara yol açarak dünya ekonomisinde ağır tahribatlara neden oldu. İşgücü faktörleri hariç tutulursa, arz şoklarının temel nedenlerinden birini küresel tedarik zincirlerindeki aksamalar ve kesintiler oluşturuyor. Her ne kadar bazı Küresel şirketlerin daha düşük maliyetler nedeniyle Vietnam ve Hindistan gibi pazarlara kaymasına rağmen, geçtiğimiz 20 yılda dünyanın lider tedarikçisi olan Çin’de üretimin durması küresel tedarik zincirini olumsuz etkiledi. Üretimin Çin’de olmamasına rağmen birçok sektörün ara mal tedarikinde Çin’e bağımlı olması yine bu sektörlerin kendi ülkelerinde durmasına yol açtı. İktisadi Araştırmalar Vakfı Başkanı, İstanbul Üniversitesi İktisat Politikaları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Incekara, salgının etkisiyle otomobil endüstrisindeki birçok AJBD’li ve AvrupalI şirketin yedek parça sağlayamadığı için üretimini durdurmak zorunda kaldığına dikkat çekti.

Çin’in küresel tedarik zinciri için üretim açısından hem başlangıç noktası hem de nihai tüketiciye ulaşarak bitiş noktası olarak konumlandığına işaret eden Incekara, Dünya Bankası verilerine göre, Çin ihracatının yaklaşık yüzde 17’sinin “ara mal” olarak kabul edildiğinin altını çizdi. Buna elektronik bileşenler, otomobil parçaları, çelik ve gıdanın dahil olduğunu vurguladı. Yalnızca ABD’deki işletmelerin 2018’de Çin’den 37.3 milyar dolar ara malı satın aldığının istatistiklere yansıdığını dile getiren Incekara, “Çin endüstrisinin küresel tedarik zincirine ne ölçüde etki yaptığını anlayabilmek için, Euromonitör’ün istatistiklerine bakmakta fayda var. Küresel üretimin Çin’deki payı tekstil ürünlerinde yüzde 35, yüksek teknolojili ürünlerde yüzde 46, tekstil ve konfeksiyonda yüzde 54, makine üretiminde yüzde 38, kauçuk ve plastikte yüzde 38, ilaç ve tıbbi ürünlerde yüzde 29 seviyelerinde” dedi.

ulusal uretim

ULUSAL VE YEREL ÜRETİM

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Çetinkaya, pandeminin tedarik zincirlerinin en önemli eksiğinin malzeme, ara girdi ve ürünlerin ‘tam zamanında’ ya da ‘sıfır stoklu’ üretim temelinde sağlanması olduğunu ortaya koyduğunu vurguladı. Ülkelerin koşullar elverdiğince ulusal üretime yöneldiğini belirten Çetinkaya, “Pandemi kontrole alındıktan sonra da ulusal üretim ve desentralize yerel üretim odaklı politikaların sürmesi bekleniyor. Ulusal üretim, özellikle kimya ve ilaç sanayisinde, medikal ürünlerde ve temel gıda ^-ürünleri başta olmak üzere dayanıksız tüketim mallarında ağırlık kazanabilir. Küresel tedarik zincirlerinde ise, tampon stok ‘uygulamaları ve envanter geliştirme uygulamaları ön plana çıkacak. Kriz, sınırlı sayıda ticaret ortağına büyük ölçüde dayanan ülkelerin ve şirketlerin savunmasızlığını ortaya çıkardığından, küresel tedarik zincirlerinin coğrafi kompozisyonunda değişikliklere yol açacak. Ülkeler, yeni şokların oluşması ihtimaline karşılık alternatif tedarikçi ülkelerle/pazarlarla ticaret bağlantısı oluşturma yoluna gidecek. Özellikle bilgisayar, bilişim, iletişim gibi kritik sektörlerde ve genel olarak imalat sanayisi yatırım ve ara malı tedarikinde alternatif partner arayışı geçerli olacak. ABD-Çin arasında yoğunlaşan ticaret savaşları, küresel tedarik zincirlerindeki en büyük imalat girdisi tedarikçisi konumundaki Çin ekonomisini zedeleyerek, savaşın daraltıcı etkilerinin tedarik zincirleri vasıtasıyla pek çok ülkede hissedilmesine yol açmıştı ve şirketler zaten Çin dışındaki tedarik zincirlerini çeşitlendirmeye başlamıştı. Salgının ardından bu sürecin hızlanarak devam etmesi beklenebilir” diye konuştu.

Küresel tedarik zincirlerinin yeniden şekillendiği dönemde Türkiye için riskler, tüm ülkelerin maruz kaldığı risklerle ör-tüşüyor. Prof. Çetinkaya’ya göre, bunlar temel olarak, bir şok gerçekleştiğinde tedarik zincirlerinde hammadde, ara ürün ve hizmet arzı devamlılığının sağlanamaması ve üretimin durma noktasına gelmesi. Küresel üretim ve ticaret bağlarının tarihi olarak düşük seviyelere gerilediği ve hatta kesildiği salgın sürecinin, Türkiye’nin yerli girdi üretimini ve kullanımını esas alan, katma değeri görece yüksek ulusal sanayi üretimini geliştirmeyi hedefleyen politika dönüşümlerinin ertelenemez bir eşiğe getirdiğini vurgulayan Çetinkaya, “Küresel pazarlarda orta ve uzun vadede Türkiye’nin rekabet gücünün artırılması da, ancak teknoloji içeriği ve katma değeri görece yüksek ürünlerin ağırlıkla üretildiği bir sanayi ve dolayısıyla ihracat yapısına kavuşmakla mümkün olacak” dedi.

“MARKALAŞMA ZORUNLU”

Prof. Incekara’ya göre ise, Türkiye, ithalatta zorlanmayacağı ürün gruplarında katma değeri ve tasarımı, Ar-Ge’ye dayalı ürün ihracatına yöneldiğinde tedarik zincirlerinin yeniden oluşumunda önemli bir konuma gelebilir. Diğer yandan doğrudan tüketiciye ulaşabileceği şekilde dış pazarlarda yapılanması ve markalaşması zorunlu olacak. Türkiye’nin küresel ticarette rekabet edebildiği endüstri kollarının binek araçları, makineler, demir çelik, tekstil ve giyim eşyaları ve aksesuarları, mücevher ürünleri, plastik, gıda, meyve ve sebzeler, mobilya ürünleri olduğuna dikkat çeken încekara, ancak Türkiye’nin ihracatta başarılı olduğu endüstri alanlarında ara malı ithalatına ihtiyacı bulunduğunun altını çizdi.

încekara’ya göre, önümüzdeki dönemde turizm sektöründe niş alanlar ve butik oteller devreye girecek, özel kapalı turların düzenlenmesi gündeme gelecek. Karantina sonrası kişilerin sağlık turizmi ile ilgili algılarının yönetilmesinin ülkemize önemli avantaj sağlayabileceğine değinen încekara, “Salgının yönetiminde yetersiz kalan ülkelerin bu krizi yöneten ülkelerden bilgi ve know-how talep etmeleri sağlık hizmetlerinde dünyada iyi bir konuma gelmiş Türkiye için avantaj olabilecek. Tüketim ve gıda ürünlerinin üretim ve dağıtımı parlayan yıldız olacağından Türkiye’nin bu endüstri alanlarında katma değeri yüksek paketli ve markalaşma stratejisini benimseyerek üretimi ve dış satımını hedeflemesi gerekli. Türkiye için kritik konu, bu krizden önemli dersler alarak çıkmamız ve sahip olduğumuz varlıkları elimizden çıkarmadan akılcı ve stratejik politikalarla lehimize çevire bilmemizdir” dedi.

“SAĞLIK STRATEJİK SEKTÖR OLMALI”

Pandemi, dünyada ve Türkiye’de sağlık sektörünün stratejik sektör olması gereğini açıkça ortaya çıkardı. Bu doğrultuda hemen geçerli olacak şekilde hem sağlık hizmetlerini, hem ilaç, medikal malzeme, cihaz ve ekipman üretimini kapsayacak şekilde sağlık sektörünün ulusal stratejik sektör ilan edilmesi bekleniyor. Prof. Çetinkaya’ya göre, sağlık hizmetlerinin nitelik ve nicelik olarak artırılabilmesi için mevcut fiziki altyapının ve hastane kapasitelerinin hızla geliştirilmesi gerekiyor. Sağlıkta işgücü arzının artırılması, sağlık hizmetinde çalışanların gelirlerinin tüm kademelerde iyileştirilmesi, genel olarak kimya sanayisinin, özellikle ilaç sanayisinin ulusal düzeyde geliştirilmesi, her türlü tıbbi malzeme, makine, donanım ve teçhizat üretiminin ulusal düzeyde gerçekleştirilebilir olması, tıbbi ve farmasötik araştırmaların önemli ölçüde yükseltilmesi büyük önem taşıyor.

Salgının sağlık sisteminin ne kadar stratejik bir sektör olduğunu ortaya çıkardığı görüşünü paylaşan Prof. İncekara ise, “Çin’in küresel çapta tıbbi cihaz sektöründe uygulamış olduğu vahşi rekabet sonucu birçok ülkenin bu tip ürünlerin üretimini bırakmış olması sebebiyle salgına maruz kalan ülkeler en basit sağlık teçhizatı ihtiyacı olan koruyucu tulum, lateks eldiven, maske gibi ihtiyaçlarını karşılayamadılar. Türkiye de bu ürünlerin stokunda hazırlıksız yakalandı. Birçok meslek lisesi ve orta ölçekli tekstil işletmesi tıbbi tulum ve maske üretimi için harekete geçtiği görülse de, sağlık sistemi içinde kullanımı en yaygın olan bu tip ürünlerin ülkemizde üretilmesi, küçük üreticilerin devlet tarafından sübvanse edilmesi, herhangi bir başka salgın ya da doğal afet durumunda küresel çapta yaşanan bu krizin bu alandaki etkilerini hafifletecektir” diye konuştu.

“GELİRİMİZ İKİYE KATLANABİLİR”

Sağlık Yatırımcıları Derneği Başkanı ve Sıla Grup Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Şahin, Çin’in basit sarf malzemeleri üretiminde dünyanın yaklaşık yüzde 60 ihtiyacını tek başına karşıladığına dikkat çekerek, Türkiye’de medikal sanayinin diğer sanayilerden önde olduğunun altını çizdi ve “Basit sarf malzemesini rahatlıkla üretebilir, pazarın yüzde 20’sini bir yıl gibi bir süre içerisinde ele geçirebilir ve gelirimizi ikiye katlayabiliriz” dedi.

Türkiye’de her yıl 1.5 milyar adet iğne ucu tüketildiğini dile getiren Şahin, “Bu iğne uçlarının tamamı ithal ve bunun için dışarıya yaklaşık 150-200 milyon dolar ödüyoruz. Bunları Çin, Güney Kore, Almanya ve Japonya’dan temin ediyoruz. Bu iğneler temin edilemezse sağlık sistemi durur. En basiti bir kan alamazsınız. Türkiye, kendi iğne ucunu da salgında ihtiyaç duyulan tüm tıbbi malzemeleri de üretebilir. Bu ihtiyacın hepsi yerli üreticiden alınmasa bile belli bir oranı yerli üreticiden alınabilir. Beş yıl boyunca ihtiyaç duyulan sağlık malzemelerinin üçte birini ya da beşte birini bizden alınacak olmasının söylemesi bile üretimin artması için yeterli” diye konuştu.

ÇİN’E YAKIN PAZARLAR

Salgın küresel tedarik zincirini; üretim, kaynak temini ve işçilik yönüyle değiştireceği gibi, tüketim yönüyle de etkileyecek. Prof. încekara, “Çin pazarı Batılı üreticiler için aynı zamanda tedarik zincirinin sadece başlangıç noktası değil, aynı zamanda nihai tüketicinin de yoğun olarak bulunduğu bitiş noktası. Birçok gıda zinciri Çin’de pazardan topladıkları müşteri bilgileri ile küresel pazarları şekillendirebiliyor. Starbucks ve Ikea buna örnek. Önemli zincir markaların pazardan çıkması tüketiciden elde edilecek bilgi akışını da sekteye vurabilecek” ifadelerini kullandı.

İncekara, virüsün oluşturduğu tüm olumsuz duruma karşın, ucuz işçilik, seri üretim, uzmanlaşmış lojistik hizmeti nedeniyle küresel tedarikçilerin üretimin tamamını Çin’den kaydırmala-” rının söz konusu olamayacağının altını çizerek, Çin ile lojistik olarak yakın olan diğer pazarların da tedarik zincirine dahil edilebileceğini ifade etti ve “AB pazarının virüsten ne kadar yara alabileceği tam olarak belirlenemeyeceğinden üretimin tamamını ülkelerine çekmelerini söz konusu olamayacaktır” dedi.

“TEDARİK AĞI GENİŞLETİLECEK”

Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) İcra Kurulu Üyesi Alper Özel, salgın günlerinde koruyucu önlemlerle ticaretin akışını sağlamanın öneminin bir kez daha ortaya çıktığını vurguladı. Özel, bunun en güzel örneğini “temassız ticaret” ile Türkiye’nin verdiğini dile getirdi.

Lojistik avantajlara sahip gelişmekte olan ülkelerin, küresel tedarik zincirine daha yoğun katılım sağlayabileceğine dikkat çeken Özel, küresel şirketlerin tedarik zinciri yönetimi planlamasını yaparken lojistik sektöründen tam destek almak zorunda olduğunu kaydetti. Özel, “Önümüzdeki dönemde lojistik sektöründe yaşanması öngörülen temel değişiklikler arz kıtlığı riskinin bertaraf edilmesi için kaynakların çeşitlendirileceğini, alternatif tedarikçilerle tedarik ağının genişletileceğini, tedarik zincirlerinin kısaltılması için yakın merkezlerden tedariğe yö-nelineceğini, gümrük ve dış ticaret işlemleri başta olmak üzere, sektörde dijitalleşme sürecinin hızlanacağını öngörüyoruz” dedi.

“KARTLAR YENİDEN DAĞITILACAK”

KPMG Türkiye Gümrük ve Dış Ticaret Hizmetleri Direktörü Hakan Uçak’a göre ise, Covid-19’dan sonra dünyada ticaret kolaylaşacak, dijital süreçler hızlanacak, bürokrasi azalacak. Salgın sonrasında küresel ticarette kartlar yeniden dağıtılacak. Artan talebi karşılamak için ülkeler arasında bir üretim rekabeti yaşanacak. Artacak talebi karşılamak için ticaretteki engellerin azaltılması yönünde adımlar atılacak. Ticaret hacmindeki azalmanın önüne geçilmesi ve arzın talebi karşılaması amacıyla ticareti kolaylaştıracak adımlar birer birer hayata geçirilecek. Salgın sonrası yeni dönemde dünya ticaretinde demir yolu taşımacılığının ön plana çıkacağını değerlendirdiklerini dile getiren Uçak, “Sağlık ürünlerinin ticaretinde uygulanan gümrük vergilerinin düşürüleceğini ve bu ürünlerin ticaretindeki engellerin azaltılmasına yönelik tedbirlerin hayata geçirileceğini düşünüyoruz” dedi.

PERAKENDEDE YENİ DÖNEM

Salgın sona erdiğinde perakende dünyasında yeni bir dönem başlayacak. Uluslararası markalara 43 ülkede perakende analitiği hizmeti veren, yeni nesil araştırma ve perakende teknolojileri şirketi REM People’ın CEO’su Bülent Peker, koronavirüs sonrası senaryoda üretim, istihdam, ithalat ve perakendede yaşanması muhtemel gelişmeleri şöyle anlattı:

“Koronavirüs sonrası üretimle ilgili birçok alanda Çin pazarı liderliğini korusa bile bazı yerel alternatiflerine (rakiplerine) karşı güç kaybedeceğine kesin göz-p- le bakılıyor. Modern şirketlerin övündüğü en önemli eğilim ‘tam zamanında’ ürün politikasıydı. Yani ihtiyaçları karşılamak için mümkün olan en düşük stoğu muhafaza etmekti. Ancak karantina gibi tedarik zincirindeki olası sorunlar bu sistemi çökertiyor. Artık kurumlar, belirsizliklere karşı envanterlerini yeniden ayarlayacak ve daha fazla stok tutma eğiliminde olacaklar. Koronavirüs sonrasında ürünlerin satılacağı ülke içinde üretilmesine dikkat edilmesi bekleniyor. Her yerde büyük toplantılar yılın ikinci yarısına kadar ertelenecek. Ancak şirketlerin satış ziyaretleri, küçük toplantılar, seminerler ve sunumlar dijital iletişim kanallarına kaymaya devam edecek. Salgın bitse bile uzaktan çalışma ve dijital platformlarda gerçekleşen toplantılar hayatın daha büyük bir parçası haline gelecek. Salgın sonrası birçok şirket ofis alanlarına yapılan yatırımların ne kadar anlamlı olduğunu sorgulayacak. Özellikle evden/uzaktan çalışma konusunda yepyeni bir dönemin başlangıcında olduğumuzu söyleyebiliriz.”

“EN HASSAS NOKTA”

Dijital pazarlama için ihtiyaç duyulan tüm bilgileri tek bir merkez platform üzerinde toplayarak verimliliği maksimize etmek üzere kurulan ve bu alanda faaliyet gösteren Entegre Dijital Pazarlama Platformu Setrow Genel Müdür ve Yönetici Ortağı Turgut Taneli, stok yönetiminin ticaretin kınlımı en kolay ve hassas noktası olduğunu vurguladı. Şirketlerin ekonomi tasrihi boyunca stok yönetimine çekinerek yaklaştığını ve yönettiğini belirten Taneli, bir ürünü stokta düzenli olarak tutmanın malın ve sektörün türüne göre ortalama yüzde 10-30 civarında ürün birim maliyetini arttırabildiğine dikkat çekti. Taneli, “Beraberinde de depolama, sigortalama, koruma gibi pek çok bileşenle yönetilmesi lazım. Sonraki dönemde şirketlerin, nominal arz-talep dengesine bağlı tuttukları kritik yani emniyet stokunda büyük değişimler olmayacağı ve de olmaması gerektiği görüşündeyim” dedi.

İlk aşamada yerel ürünlere ilginin artacağını dile getiren Taneli, takip eden kısa süre içinde bu ilginin devamının, üretimi yapan yerel yöneticinin kalitatif yaklaşımına bağlı olacağını söyledi. Taneli, “Eğer tüketici veya alıcı, üretim kalitesi ve alıcıya sunumu konusunda daha önce yabancı ürünlerde tercih gerekçesi olan durumları tespit etmediği takdirde yine eski alım alışkanlıklarına dönmek konusunda acımasız bir hızlı dönüş yapacak. Burada acil gereklilik dönemi sonrası üreticinin tavrı belirleyici olacak” diye konuştu.

“İŞ YAPMA BİÇİMİ DEĞİŞECEK”

Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Başkanı Atilla Benli, Covid-19 sonrası sigortacılık sektörü dahil birçok sektörün ürün gamında ve iş yapış şeklinde değişiklikler beklemenin yanlış olmayacağı görüşünde. Bazı ülkelerin salgınla mücadelede sağlık altyapılarının yetersiz kaldığına işaret eden Benli, “Bu nedenle, sigortalılardan pandemilerin de teminat kapsamına alınmasına veya bu tip durumlara yönelik özel poliçeler üretilmesine yönelik taleplerin artacağını düşünüyorum. Bu talep sadece sağlık harcamalarına değil, salgından kaynaklı diğer kayıpları da kapsayacaktır. Örneğin, dünyada iş durması sigortalarında genel eğilim, ancak firmanın varlıklarına veya operasyonlarına fiziksel zararlardan kaynaklı iş durmalarının ödenmesi, salgın kaynaklı taleplerin karşılanmaması yönündedir. Ancak önümüzdeki dönemde bu tip ürünlerin ve bu tip istisnaların daha fazla tartışılır hale geleceğini öngörüyorum. Çünkü Covid-19 sonrası çok farklı eğilimler ve talepler ortaya çıkacak. Aynı şekilde, seyahat sigortalarında da virüsten kaynaklı olarak seyahat iptal olmuşsa, iptalden kaynaklı masraflar genelde kapsam dışı tutulmakta. Salgından kaynaklı iptallerin yol açacağı kayıpların karşılanmasına yönelik alternatifler sunulacaktır” dedi.

Covid-19, tüketicileri online ticarete taşıdı

Covid-19 süreci, özellikle fiziksel mağazalar aracılığıyla perakende satış yapan binlerce işletmenin yol haritasını değiştirdi. Dijital reklama ve e-ticaret alt yapılarına yapılan yatırımlar arttı. Bu süreci yakından takip eden ve sektörde onlarca global iş ortağı olan Entegre Dijital Pazarlama Platformu Setrovv, “Covid-19’un Sektörel Bazlı Online Alışverişe Etkisi”ni ölçen bir araştırma yaptı. Araştırma, perakende sektöründeki başta gıda olmak üzere sağlık, spor ve elektronik şirketlerin bu dönemde e-mail marketing yapma oranının arttığını gösteriyor. Araştırma birçok e-ticaret sitesindeki satışlarda büyük bir hareketliliğin olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmaya göre, mail gönderimi gıda perakendede yüzde 85, sağlık sektöründe yüzde 78, spor perakendede yüzde 60, tekstil perakendede yüzde 65 ve elektronik perakendede yüzde 50 arttı. Dönüşüm oranı, gıda perakendede yüzde 60, sağlık sektöründe yüzde 50, spor perakendede yüzde 30, tekstil perakendede yüzde 20 ve elektronik perakendede yüzde 10 yükseldi.

Baran ÇELİK / Uludağ Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği (OİB) Yönetim Kurulu Başkanı
“Tedarik zincirleri yeniden kurgulanacak”

Sektördeki firmaların, Çin gibi büyük tedarikçilere bağımlılığı azaltarak, tedarik çeşitlendirmesini artıracaklarını öngörebiliriz. Özellikle salgının Çin’de yoğunlaştığı Ocak-Şubat döneminde Çin’den yapılan tedarik ciddi şekilde aksadı ve firmaların üretimleri bu nedenle olumsuz etkilendi. Salgın sonrasında global tedarik zincirlerinin yeniden kurgulanacağını ve tedarik zincirlerinin çeşitlendirilip, güçlendirileceğini söyleyebiliyoruz. Yine pek çok üründe kendi kendine yeterlilik öne çıktı. Çin, Güney Kore gibi her şeyi kendisi üretebilen ülkeler dış yardıma ihtiyaç duymazken, AB ülkeleri ve ABD ciddi malzeme sıkıntısı çektiler ve çekiyorlar. Bu önümüzdeki dönemde firmaları kendi ülkesinde kalmaya ve üretim yapmaya daha çok teşvik edecek. Ülkeler teknoloji transferi, doğrudan yabancı yatırım gibi konularda daha dikkatli olacaklar. Ülkemiz bu dönemde Çin gibi ülkelere alternatif oluşturabilir, diğer taraftan da otomotiv endüstrisinde yaşanan dönüşüme daha hızlı adapte olup yeni dönemde avantaj elde edebilir.

Ahmet ERDEM / Shell Türkiye Ülke Başkanı
“Destekler, sektörün sürdürülebilirliği açısından önemli”

Akaryakıt sektörü koronavirüs salgınına bağlı talep düşüşünden yüksek oranda etkilendi. Sektörümüze salgının en büyük etkisi 23 Mart sonrasında yaşandı. Bu dönemde satışlarımız geçen seneye göre yüzde 40’a varan oranda azaldı. Jet yakıtı için azalma oranı yüzde 95’in üzerinde. Akaryakıt ve madeni yağ sektörünün devamlılığı ülke ekonomisi açısından kritik önemde. Bu dönemde öne çıkan tıbbi gereksinimler, ambulans servisi gibi hizmetler dışında üretim ve sanayi sektörlerinin kesintisiz devamı elzem. Bu da şüphesiz küresel tedarik zincirlerinin azami hassasiyetle yönetilmesi ile mümkün. Bu zor dönemde tedarik zincirimize yönelik önlemler neticesinde; akaryakıt ikmalinde, madeni yağ üretimi ve ihracatında bir sıkıntı yaşamadık. Bu dönemde hem devletimizle hem de sektör kuruluşları ile yakın işbirliği içerisinde çalışıyoruz. Sektöre verilen desteklerin sağlanması sürdürülebilirlik açısından çok önemli.

Caner DİKİCİ / TFI TAB Gıda Yatırımları Yönetim Kurulu Üyesi ve Tab Gıda CEO’su
“Yeni iş modelleri düşünmeliyiz”

İçinden geçtiğimiz bu süreç tüm sektörleri ve dolayısıyla da iş yapış şekillerini de dönüşümden geçiriyor. Salgınla beraber bir de dijital devrim yaşıyoruz. Bu sürecin yaşattığı bilgi, deneyim ve tecrübe yeni dönemde beraberinde birçok yeniliğe de ortam sağlayacak. Bu dönemde ekonomideki en büyük sorunlardan biri de tedarik zinciri oldu. Bu konuda da artık yeni iş modellerini düşünmemiz gerekiyor. Bütün gıda teminimizi kendi kurduğumuz ekosistem şirketlerimizden sağlıyoruz. İleri teknolojili et işleme tesisi Ekur Et, Türkiye’nin en büyük patates işleme fabrikası AtaKey, yeşilliklerimizi tedarik ettiğimiz Fasdat sebze işleme fabrikası ve üstün teknolojiye sahip unlu mamuller fabrikası Ekmek Unlu Gıda ekosistemimizde yer alıyor. Satın alma ve tedarik zincirimiz ise Fasdat isimli bir diğer kardeş firmamızdan sağlanıyor. Bu üretime dayalı entegre iş modeline sahip olmasaydık kendimize global hedefler koyamazdık. Bu süreç aynı zamanda endüstriyel tarımın önemini bize bir kez daha gösterdi. Bu tür yenilikçi ve entegre modelleri yaygınlaştırarak ülkemizi gıda açısından daha sürdürülebilir hale getirebiliriz. Salgının küresel tedarik zincirine etkisi, şirketlerin bu süreçte alternatif tedarikçileri bulma başarısına ve yeteneğine bağlı olarak gösterecek. Alternatif tedarikçi konumundaki ülkeler, başta Türkiye olmak üzere bu etkileşimden olumlu sonuçlar elde edebilir.

Tahir BÜYÜKHELVACIGİL / Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkanı
“AB için gıda tedarikçisi olabiliriz”

Ülkemiz 2018 yılında yaşanan ve etkisi devam eden döviz kuru sıkıntısının ardından bazı sektörler için Avrupa’nın üretim pazarı haline geldi. Sektörlerimiz krizleri fırsata çevirme kapasitesine sahip. Ülkemiz, lojistik anlamda kritik noktada olduğundan özellikle AB için gıda tedarikçisi olabilir. Tarım ve gıda politikalarımızla kendi kendine yeten bir ülkeden ihracatçı ülke statüsüne geçebiliriz. Yağlı tohumlar sektörü de dahil geliştireceğimiz politikalarla gıda tedarik zincirinin en büyük halkası olabiliriz. Tarım destekleriyle daha sağlıklı işleyen, planlı üretimi teşvik eden ve uzun vadeli bir şekilde gıda güvenliğini sağlamayı amaçlayan politikaları hayata geçirmek için çalışmalıyız. Önümüzdeki süreçte ülkemiz için en büyük sorun su kaynaklarımızın kaybolmasıdır. Yeraltı suyumuzu çok dikkatli kullanacak projelere yer vermeli, bütçemizin önemli kısmını buna ayırmalıyız.

Kutlu KARAVELİOĞLU / Makine İhracatçıları Birliği Başkanı
“Üretimin batıya çekilme hızı artacak”

Toplam makine imalatının yüzde 78’ini gerçekleştiren Çin, AB ve ABD’nin dünya ticaretini domine eden merkez oyuncular olarak öne çıkması, makine teknolojisinin küresel rekabet açısından önemini bir kez daha ortaya koydu. Türkiye makine imalat sektörünün küresel sektöre entegrasyonu, geri bağlantıda Çin ve Almanya, ileri bağlantıda ise Almanya ve ABD üzerinden. Salgınının tedarik zinciri açısından en hızlı etkisi, makine üretmek için gerekli ara malı ve komponentlere ulaşımın aksaması oldu. Dünya bugün, uluslararası tedarik zincirlerinin zaafıyla yüzleşiyor. Çin’de yaptırdıkları imalatı bütün dünyaya pazarlayan sayısız küresel marka, tedavisi ne vakit bulunacağı bilinmeyen bir virüsün kurbanı durumunda.

Üretimin batıya doğru çekilip makine geliştiren ülkeler arasında daha dengeli bir şekilde paylaştırılacağı döneme geçiş hızlanacak. Özellikle virüse karşı mücadelede medikal makine ve ekipman üretimi gibi kritik dallara olan ihtiyaç, stratejik bir sektör olan makinede yerlileşmenin önemini bir kez daha ortaya koydu.

Dr. Veteriner Ahmet YÜCESAN / Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (ETBİR) Yönetim Kurulu Başkanı
“Yerli üretim modeli geliştirilmeli”

Salgın, Doğu Asya ülkelerinin gıda tüketim alışkanlıklarında değişiklik yapacaktır. Özellikle 1.4 milyarlık nüfusuyla Çin, gıda endüstrisini yeniden revize edecek. Başta domuz olmak üzere kanatlı ve sığır etleri tercihini artıracak. Doğu Asya’daki bu ülkeler, yaklaşık 2 milyar nüfusu ile dünya kırmızı et pazarında payını büyütecek. Çin, 2000’e kadar yıllık 600 milyon dolar et ithalatı yapıyorken bu konudaki harcamasını 2016’da 10 milyar dolara kadar yükseldi. Çin’in ithalatının yüzde 70’lik kısmını Güney ve Kuzey Amerika’dan yapıyor olması, aynı ülkeden ithalat yapan ülkemiz için oldukça kritik. Orta vadede ülkemizin hayvancılığını desteklemek için besilik erkek sığır ihtiyacımızı en kolay temin edebileceğimiz ülke, bizim için de dünya ülkeleri için de Güney Amerika ülkeleri. Bu durum, Doğu Asya ülkelerinin yüksek talepleriyle pazarlarda sığır fiyatlarının aşırı yükselmesini tetikleyecek. Yerli üretim modeli için ne gerekliyse yapılmalı ve orta-uzun vadede hayvancılıkta ihracat şartlarını konuşabileceğimiz bir yapı oluşturulmalı.

Yavuz EROĞLU / Türk Plastik Sanayicileri Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı (PAGEV) Başkanı
“Sektöre bakış açısı değişecek”

Salgın döneminde, hammadde tedarikinde üretimi sekteye uğratacak, tedarik zincirini bozacak kadar etkili bir sıkıntı yaşamadık. Türkiye birçok ülkeden hammadde tedarik edebiliyor. Pazar çeşitliliği plastik endüstrisinin çok sert kırılımlar yaşamasına engel oldu. Salgın sektöre bakış açısını tamamen değiştirecek. Avrupa Parlamentosu’ndan plastik endüstrisindeki bazı ürünlerin yasaklanması, bazılarının kısıtlanmasına yönelik regülasyonları oldu. Türkiye de bundan etkilendi. Koronavirüsle plastik ürünlerin doğanın ve insanın düşmanı olmadığı görüldü. Geçtiğimiz günlerde Türkiye’de karantinada olmayan, üretime devam eden işyerlerinde tek kullanımlık ürünlerin kullanımına geçilmesi istendi. Salgın sonrası plastik ürünlere yönelik bir evrilme yaşayacağız. Plastik ürünlerin çevreye zarar vermediği görülecek. Serum setlerinden enjektörlere, sağlık personelinin kullandığı koruyucu gözlüklerden kıyafetlere her şey bu endüstrinin bir ürünü. Önümüzdeki dönemde sektöre yönelik negatif algı kalkacak. Geri dönüşüme alan açılacak.

İhsan ŞAHİN / Sıla Grup Yönetim Kurulu Başkanı
“Sağlık sanayisinin SİHA’larını üretmeliyiz”

Sağlık stratejik sektör. Sağlık sanayisinin SİHA’larmı, İHA’larmı üretmeliyiz. Ankara’da hayata geçirdiğimiz 500 milyon TL’lik yatırım yılda 400 milyon adet enjektör, 200 milyon adet kan tüpü, 100 milyon adet serum seti üretme kapasitesine sahip. Kapasitemizle tek başına ülkemizin serum seti ihtiyacının tamamını, kan tüpü ihtiyacının yüzde 70’ini, enjektörün ise yüzde 50’sini karşılayabiliriz. Bu üretimi ithal muadil ürünlerden yüzde 15-20 daha ucuza yapabiliriz. Fabrikada maksimum kapasiteye iki ay içerisinde çıkacağız. Tam kapasiteye ulaşıldığında bin 100 kişi istihdam edilecek. Üç ay sonra dördüncü ürün olarak iğne ucu üretmeye başlayacağız. Bu yıl içerisinde Ankara’da bir genel hastane kurma hedefimiz var. İran’la birlikte tümörlerde, trafik kazalarında, savaş ve harp mamullerinde kemik ve doku kayıplarında kullanılmak üzere kemik tozu üretimini de başladık. Üretim teknolojimizi Kanada’daki teknoloji şirketimiz ile Ankara’daki Ar-Ge merkezimizi entegre ederek geliştiriyoruz.

Cem ÖZKÖK / Güneş Enerjisi Yatırımcıları Derneği [GÜYAD] Başkanı
“YEKDEM süresi uzatılmalı”

Şu anda yenilenebilir enerjide tüm yatırımlar durdu. Türkiye’nin 2020’de bu alanda kendini toplaması oldukça zor. Bu nedenle YEKDEM süresinin mücbir sebep nedeniyle uzatılmasını talep ediyoruz. Bu dönem herhangi bir tedarik kaynağına bağlı olmayan yenilenebilir enerjinin önemini arttıracaktır. Hem off-grid tesislerin hem de kendi elektriğini kendi arazisinde üretmek isteyenlerin önünün açılması gereken bir döneme gireceğiz. Daha çok güneş enerjisi santralı yapmak en ekonomik ve verimli çözüm yolu olacak.

Ticaret dünyası tedarik zincirlerini kurarken sadece işçilik maliyetlerini düşünerek zinciri tek bir merkez noktaya bağlamayacak, menşei çeşitlendirmesine gidecek. Bu da Çin de üretim yapan birçok şirket için Türkiye’nin konumu nedeniyle alternatif tedarik merkezi olarak düşünülmesini sağlayacak. Türkiye, sektörümüz açısından alternatif merkezlerden biri olmaya adaydır.

Alper ÖZEL / Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) İcra Kurulu Üyesi
“Türkiye’nin yeni tedarik merkezi olarak cazibesi arttı”

Çin’in küresel tedarik zincirlerindeki kilit konumunun salgınla zedelenmesi, Türkiye’nin özellikle AvrupalI üreticiler için yeni tedarik merkezi olarak cazibesini artırdı. Rakip ülkelere karşı yakaladığımız avantajların gündeme geldiği bu süreçte ihracat hedeflerimizi yakalamak ve üzerine çıkmak için önümüzde önemli fırsatlar var. Bunların kullanılması için lojistik planlamaları titizlikle ve etkin analizlerle yapılmalı. Bunun için Ticaret ile Ulaştırma Bakanlıklarının liderliğinde alternatif rotalar üzerinde çalışıyoruz. Ülkemiz lojistiği ve ticareti için daha bilimsel bir kriz masası kavramı oluşturulmalı ve hayata geçmeli.

Mustafa GÜLTEPE / Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkan Vekili, İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı
“Sektörlerin stratejik planlan yapılmalı”

Salgının küresel ekonomide ve ticarette çok ciddi sonuçlan olacak. Küresel giyim markalan tedarik konusunda riski dağıtmaya çalışmakla birlikte maliyet avantajı nedeniyle tedarikte Çin’i tercih ediyorlardı. Yeni dönemde tüm markaların ve alım gruplarının tedarik kanallarının zenginleştirme konusunda daha hassas davranacaklarını düşünüyorum. Türkiye hazır giyimde entegre bir alt yapıya sahip. Çok güçlü bir yan sanayimiz var.

Bu konuda Çin ile birlikte dünyada iki ülkeden biriyiz. Bu avantajımızın salgın sonrasında ülkemiz için bir fırsat olacağını öngörüyorum. Her sektörün stratejik planı yapılmalı. Üretim ve yatırımlar yönlendirilmeli. Eğer Avrupa’yla eş zamanlı bu virüsten kurtulabilirsek, iç piyasada ve ihracatta diğer ülkelerden daha avantajlı olacağımıza inanıyorum.

Mahmut Atom DURUK / Aroma A.Ş Yön. Kurulu Başkan Vekili
“Fonksiyonel ürünler öne çıkacak”

Türkiye dünya para ve mal trafiğinde orta noktaya düşeceği için hem lojistik hem de ticaret adına ön plana çıkıp daha önem kazanacaktır. İnsanların hayata bakışları daha güvensiz olup hızlı tedarik ve hızlı yaşama adına güncel yaşama önem verecekler. Belli bir dönem ev içi tüketim artıp ev dışı tüketim ve horeka kanallarımız lokanta, otel, bar, büfe, kahve gibi yerler düşecek. I® W Sektörümüzde koruyucu katkısız lifli ve glisemik endeksi düşük ürünler ve vişne gibi immün sistemine faydalı renkli ürünlerle değer kazanacak. Üretici firmalar stoklarını tedarikçiler üzerinde bekletip, değişken ürünlere yönelecekler. Tüketicinin farklı ürünlere talebi artacak. Fonksiyonel olup insan vücuduna iyi gelen ürünler, bedene fazla enerji yüklemeyip sağlık katan ürünler öne çıkacak. Meyve suyunda fonksiyonel ürünler öne çıkacak.

Atilla BENLİ / Türkiye Sigorta Birliği Yönetim Kurulu Başkanı
“Sektöre etkisi olumlu olacak”

Salgının sağlık sigorta sektörü üzerinde birçok olumlu etkisinin olacağını düşünüyorum. Sağlık hizmet sağlayıcıları, hastaların online platformlar üzerinden destek aldığı ’telesağlık’ uygulamalarına daha fazla ağırlık verecekler. Kişilerin daha çok sağlık sigortalarına yöneldiğini görüyoruz. Asya’da, SARS epidemisinden sonra ‘kritik hastalıklar’ sigortasına yönelik çok ciddi talep artışları görülmüştü. Benzer bir eğilimi, sağlık sigortası ve kritik hastalıklar poliçelerinde talep artışı şeklinde, Covid-19 sonrasında görebiliriz. Uzaktan çalışma modellerinin gelişimi ile birlikte bireysel ve ticari siber güvenlik sigortalarına yönelik talebin artacağını öngörüyorum. Karantina, salgın ve sokağa çıkma yasağı gibi durumlarda karşılaşılabilecek riskleri dikkate alarak, çalışanların işsizlik sigortasına; işverenlerin ise iştJurması ve kar kaybı gibi sigortalara yöneleceğini düşünüyorum. Sektörümüz güçlü dijital altyapısı ile uzaktan çalışma pratiğine geçti. Sektörümüzde üretim, satış, hasar yönetimi, müşteri deneyimi ve uzaktan çalışma gibi konularda dyitalleşmenin artacağını düşünüyorum.

Turgut TANELİ / Setrow Genel Müdürü ve Yönetici Ortağı
“Stok sorununa yol açtı”

Tedarik zinciri, üretim, paketleme, depolama, lojistik, ara toptancılar gibi çok noktalı veya katmanlı seyrediyor. Salgın ile bu zincir içinde bazı bağımsız aşamaların durması, iş modeli bu tedarik zincirine bağlı işletmeleri son tüketiciye ulaşamaz hale getirdiğini gördük. Bu da belirli sektör ve ürün gruplarında hem stok sorununa yol açtı hem de stoklu ürünlerin talep artışına bağlı anormal yeni fıyatlamalarla karşımıza çıkmasına sebep verdi. Salgın sonrası, sektörlere bağlı olarak yeniden şekillenmeler olacağı düşüncesindeyim. Tedarik zincirini oluşturan halka yapıların, bazı diğer halkaları içine alması durumları ortaya çıkabilir. Zincirde kendi kontrolünde son kullanıcıya dek yönetme eğilimi, bazı yatırımlara yol açabilir.

Faruk ELMALI / Turizmciler Derneği Başkanı
“Sağlık turizminin merkezi olabiliriz”

Salgın nedeniyle tüm dünyada turizm sektörü yüzde 80 küçülmeye gitti. Dünyada turizm alanında çalışan 60 milyonun üzerinde kişinin işsiz kalabileceğini tahmin ediyorum. Türkiye’de ise bu sayı yaklaşık 1 milyon olacak. Ülkemizde seyahat acentelerinin daha hızlı dijitale dönmesi gerektiği daha net ortaya çıktı. En ufak bir krizden etkilenen turizm sektörünün tüm paydaşlan ortak hareket planı oluşturmalı. Tüm sektör paydaşlarının birbirine ihtiyacı var. Herkesin önceliği temiz ve kontrol edilebilir seyahatler olacaktır. Daha özel, kendine ait alanlar tercih edilecektir. Birçok Avrupa ülkesine göre sağlıkta daha iyi durumdayız. Bunu fırsata çevirip Türkiye’yi sağlık turizminin merkezi yapabiliriz.

Prof. Dr. Ahmet İNCEKARA/ iktisadi Araştırmalar Vakfı Başkanı, İstanbul Üniversitesi İktisat Politikaları Bölüm Başkanı
Hedef pazar beklentileri iyi analiz edilmeli

Salgının küresel tedarik zincirine olan etkisi, Çin’de faaliyet gösteren şirketlerin bu süreçte alternatif tedarikçileri bulma başarısına ve yeteneğine bağlı olacak. Başta Türkiye olmak üzere alternatif tedarikçi konumunda yer alan ülkeler bu etkileşimden olumlu sonuçlar elde edebilir. Türk ihracatçısı kapasitelerini kısa dönemde artırabilirse, AB ve diğer ülkelerden daha büyük siparişler alabilir. Ancak Türkiye birçok ürünün ara ürünlerini Çin’den tedarik ediyor. Bu otomotiv, elektronik ürünlerin ve yedek parçalan ile kimyevi ürünlerin tedariki konusunda sıkıntılar yaşanabileceği anlamına geliyor. Çin’in hedef ihraç pazarlan AB ve ABD için Türkiye’nin gerekK üretim yapısını oluşturması ve bu pazarlara girmesi uzun dönemde Türkiye’ye avantaj sağlayabilir. Hedef pazarların talepleri, beklentileri çok iyi analiz edilmeli; üretim altyapısının planlanması ve stratejik hareket edilmesi gerekiyor.

Prof. Dr. Murat ÇETİNKAYA / Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi
“Uluslararası fırsatlar yakalanabilir”

Tüm ülkeler açısından en riskli sektörler ilaç sanayisi, medikal ürünler, cihazlar, medikal ekipman ve sarf malzemesi ile bunlarla bağlantılı sektörlerdir. Şu anda devletler kendi ülkelerinde can kayıplarını durdurabilmek için tıbbi malzeme, cihaz, ekipman ve ilaç sektörlerinde ihracat yasaklan uyguluyor. Pandemiden sonra bahsi geçen sektörlerde uluslararası birtakım düzenlemelere gidilmesi bekleniyor. Tedarik zincirlerindeki aksama ve kesintiler sonucunda üretimi ağır darbe alan sektörlerin başında düşük envanter ve düşük stokla çalışan sektörler olan elektronik ürünler, bilgisayar aksesuarları, otomobil parçaları ve bunların ardından tekstil sektörü geliyor. Ülkemiz bu sektörlerin tümünde avantaj sağlayabilecek potansiyele sahip. Yerli firmaların bu sektörlerde uluslararası fırsatları yakalayabilmesi ancak devletin uygulayacağı geniş kapsamlı ve etkin destekleme politikalarıyla mümkün olabilir.

HÜLYA GENÇ SERTKAYA





Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir